Bugün sizinle, Minfullness sınıfında deneyimlediğimiz bir çalışmayı paylaşmak istiyorum.
Bize söylenen ;
“Gözlerinizi kapatın ve çarşıda yürüdüğünüzü hayal edin. Karşınızdan çok sevdiğiniz birisinin size doğru yaklaştığını, fakat yanınızdan yüzünüze bile bakmadan geçip gittiğini düşünün.”
Çalışmayı tamamladıktan sonra, her birimize ne düşünüp hissettiğimiz soruldu.8 katılımcı farklı farklı hisler belirtti. Oysa ki davranış tekti. Sevdiğiniz birisi yanınızdan öylece gelip geçti. Dalgın olduğunu düşünürüm; peşinden gider kendim konuşurum; darılırım vs. farklı cevaplar. Aslında herkes kendiyle ilgili bir yansıma deneyimlemişti.
Gerçekte ise belki acı bir kayıp yaşamıştı, belki acil yetişmesi gerekiyordu, belki de bilinçli olarak görmek istemedi.
Buradan, birkaç sonuç çıkartılabilir.
Fakat ben iletişim tarafından yaklaşmak istiyorum. Çok zaman, yüklediğimiz anlamlar ile gerçek farklı olabilir. Bunu öğrenmenin, bilmenin tek yolu ise iletişim gücüdür. Genelde, birileri bizi anlasın diye bekleriz veya anladığımızı düşünür, kendimizce çıkarımlar yaparız.
Hatta o kadar eminizdir ki; o kesin öyledir. O ürettiklerimiz bizim yansımamızdan başka bir şey değildir aslında. Gözlemlenmesi gereken, biz duygu ve düşüncelerimizi ifade edebiliyor muyuz? Yoksa, ifade edememenin faturasını, anlamadığı için karşı tarafa mı kesiyoruz?
Hatta, üstüne üstlük kurban postunu mu geçiriyoruz üzerimize? Biz ifade etmediğimiz, geri bildirimde bulunmadığımız sürece, karşı taraf hatalı olsa dahi, bunun farkında olmayabilir ve normal olduğunu düşünebilir.
Velhasıl kelam, kimse bizim ne düşündüğümüzü bilemez ve bilmek, anlamak zorunda da değildir. Biz ifade etmek zorundayızdır.
Eğer ki siz de, size göre olmaması gereken davranışlarla karşılaşıyor, ardından veryansın etmenize rağmen, hiçbir şey yokmuş gibi davranıyorsanız, fatura kesmeye ara verip, sustuğunuz yerlere bakın derim.
Belki de, konuşmayı sil baştan öğrenmemiz gerekiyordur.