Dünyaca ünlü piyano virtüözü konser için salona girdi. Dinleyicileri büyük bir ciddiyetle selamladı. Önceden tuşları sökülmüş piyanosunun başına geçip, konserine başladı.
Ancak, tuşlara basıp çalıyor görünmesine rağmen, telleri önceden sökülmüş olan piyanodan hiçbir ses çıkmıyordu!
Ünlü virtüöz her parçadan sonra, yine büyük bir ciddiyetle seyircileri selamlıyor ve diğer eserini çalmaya başlıyordu.
Dinleyiciler birbirine göz ucuyla, şaşkın şaşkın bakarak ne yapmaları gerektiğini araştırıyorlar, fakat nedense tepki göstermiyorlardı. Aksine her çalınıyormuş gibi yapılan eserden sonra, çılgınlar gibi alkışlıyorlardı.
Konser tam iki saat sürdü. İlk saatin sonunda ünlü virtüöz oturduğu yerden kalktı ve büyük bir ciddiyetle seyirciyi selamladı. Salon yine sürekli alkış sesleri ile çınlıyordu.
İngiltere’de yaşanan bu olaydan sonra piyanistle röportaj yapan televizyon spikeri sordu:
Siz çalıyor gibi yaptınız, bizde çalıyormuşsunuz gibi çılgınca alkışladık. Ama ben ne yapmaya çalıştığınızı anlamadım.
Cevap ilginçti:
-“İnsanlardaki tepkisizliğin nereye kadar varacağını öğrenmek istedim, meğer sınırı yokmuş”. (Andre Maurois)
Payes’ in de dediği gibi “Ah şu kayıtsızlığın gücü” budur taşlara milyonlarca yıl değişmeden dayanabilme imkanı veren.
Şöyle bir söz okumuştum ve konuya çok uyuyor:
“Biz millet olarak, söyleniyoruz ama söylemiyoruz”!
Bu muhteşem alıntıya eklenecek cümlem yok. Ancak sormadan geçersem de olmaz.
Peki ya siz, söyleyenlerden misiniz, söylenenlerden mi?
Peki, söylemediklerinizin hayatınızda, bedeninizde, sağlığınızda hatta gelecek nesillerinizde sebep olduğu tıkanıklıkların farkında mısınız?
Söylemeyi her nerede unuttunuz ya da unutturuldunuz ise, hatırlama cesareti göstermeye ne dersiniz?
Söylenmek yerine söylemeyi seçtiğimiz yarınlara umutla ve sağlıcakla…