Valla ne yalan söyleyeyim, ben yetişemiycem diye çok korkanlardanım. Mış gibi yetişkinler yurdunda, çocuk gelinleri yadırgarız da, çocuk yetişkinlerimizi görmekten korkarız.

Oysa ki, çocuk anneler, çocuk babalar, dedeler, nineler, doktorlar, öğretmenler, yöneticiler, mühendisler çok fazlaca içimizde. Doğan Cüceloğlu’ nun tabiriyle “MIŞ GİBİ YETİŞKİNLER”, yetişkin çocuklar… Nesiller boyu devralınan ve devredilen çocukluklar. Peki nedir yetişkin çocukluk, nereden anlaşılır?

Hemen söyleyeyim:

Yetişkin çocuk, çocuklukta duygusal gelişimi tamamlanmamış, yaşları, bedenleri, rütbeleri büyümesine rağmen çocukluklarında asılı kalmış kişilerdir. Bu kişilerin benlikleri gelişememiş ve benliklerinin sağlıklı sınırları da oluşmamıştır. Gelişmiş insanın kendi özüyle olan ilişkisi, başkalarının beklentilerinden daha baskındır. Kalıplanmış insanın ise dış dünya, toplum ve başkalarının beklentileri, kendi özünden daha baskındır.

Kalıplaşmış ailelerin çoğunda durum böyledir. Ataerkil toplumlarda, otorite figürü esastır. Doğru veya yanlış sorgulanmadan, aile üyeleri itaatle sorumludur. Çocuklar birey olarak tanınmaz, kendilerine ait sınırlarını oluşturmasına izin verilmez, söz hakları olmaz, çizginin dışına çıkmaları halinde ise cezalandırılırlar. Aile bireyleri birbirleri hakkındaki düşüncelerini net olarak ifade edemezler, mış gibi hayat devam ettirirler. Kişisel özelliklerinin, yeteneklerinin gelişmesine müsaade edilmez. Doğru bilinen her ne ise o olunmalıdır.

Kişisel özelliklerin ve yeteneklerin gelişmesi neticesinde elde edilecek olan bağımsızlık ve özgürlük korkutucudur aile için. Denetimi kaybetmekten korkar, sürekli denetlemek zorunda hissederler. Düzene uyum sağlayanlar iyi, başkaldıranlar ise suçlu hissettirilen, utandırılan kara koyunlardır. Dirençli olan kara koyunlar, toplumda her şeye rağmen kendisi olup fark yaratanlardır. Direnemeyenler ise şimdiki yetişkin çocuklar…

Sık sık vurgularım. “Koyun gibi milletiz” deriz ya hep hani. Büyürken koyun gibi olmasını istediğimiz, hatta gururlandığımız evlatlarımızın büyüdüklerinde aslan gibi kükremelerini beklemek ne büyük yanılsamadır.

Tipik yetişkin çocuklar, neşesiz, küskündürler ve yaşamdan keyif alamazlar. Sürekli kaygılı ve tedirginlerdir. Saldırganlardır. Konuşarak, tartışarak, anlayarak değil de sözlü veya fiziksel saldırganlıkla çözmeye çalışırlar. Bazıları ise pısırık olur tam tersi. Haklı olsa dahi, ne sözle ne davranışla hakkını savunabilir. Sürekli alttan alır, amacı başkalarını memnun etmektir. Kendisinin ne istediği pek önemli değildir.

Duygularının, düşüncelerinin, davranışlarının sorumluluğunuz almaz, başkalarını suçlamayı seçerler. Eleştirel düşünce eksikliği hakimdir. Cahil ise kendi ailesinden, çevresinden gelen inanışları kabul eder ve başkalarına da kabul ettirmeye çalışır. Okumuş ise belirli bir düşünüş biçimini, ideolojiyi eleştirisiz kabul eder ve onun ötesinde hiçbir düşünceyle ilgilenmez. Bilmemenin ötesinde, öğrenmemek ve düşünmemek için bir direnç vardır. Dışa bağımlı tutkunlukları vardır.

Alkol, sigara, yemek bağımlılığı veya kişilere bağımlılık gibi. Güvensizdir. Dışarıdan her ne kadar güveniyor görünse de yüksek bir özgüven eksikliği vardır. Başkalarına da güvenmez. Kendisi duygu, düşünce ve beklentilerini dürüstçe ifade edemediği için, karşısındakinin de öyle olduğunu varsayarak hep asıl söylenenin altında, başka bir ima olduğunu düşünür. Gerçekte ne anlatmak istediğini anlamaya çalışır. Ailede onaylanmayı, kabul görmeyi öğrenemediği için, hayatının geri kalan kısmını dışarıdan onay arayarak, kendinden başka herkesi değerli kılıp kendini yok sayarak geçirir. Yaşamayı öğrenemediği için, hayatta kalmayı tek seçenek sanır.

  Bilmiyorum size tanıdık geldi mi? Bu konu çok uzun kısaca derlemeye çalıştım. Burada suçlu ya da kötü yok. Herkes öğrendiğinin, bildiğinin en iyisini, en kıymet verdiği evlatlarına vermek istedi. Yönetimler toplumların yansımasıdır. Toplumun özelliklerini yeterince bilen birinin, nasıl yıllarca alkışlanacağını çözmesi tesadüf değildir. Demokratik bir ülke talep ederken, aile içi demokrasilerimizi gözden geçirmekte fayda var. Bir gün daha duyarlı, daha mutlu, daha özgür bir gelecek hayal ediyorsak bilin bakalım nereden başlamalıyız?

Tek korkan ben olmamalıyım sanki!

Yetişebildiğimiz yarınlara, umutla ve sağlıcakla…