Son zamanlarda almış başını giden bir “Anı yaşa” çılgınlığı var. Herkesin diline dolanmış. İki cümleyi bir araya getirmekten yoksun kimseler dahi tutturmuş anı yaşama yolunu…

Birçok şeyi olduğu gibi değil de, görmek, anlamak istediğimiz gibi algılama yeteneğimizin sergilendiği sahne. Öyle ya bayılırız işimize geldiği gibi anlamaya. Bir de güzel kılıf uydururuz ki sormayın gitsin.

Anı yaşamak, amaçsız, plansız, etik değerlerden yoksun, canı ne isterse onu yapmak, ne isterse onu yemek içmek, istediği gibi davranmak değildir. “Bir kere geldim bu dünyaya” cümlesi de bu bakış açısının kılıfı olmaya yeterli değildir.

Gerçek tanımını anlamak, bilmek, uygulamak düşünme ve çaba gerektirirken, işine geldiği gibi almak en kolayıdır. Lakin bu hal, bizleri ayrıcalıklı kılan, en önemli özelliğimiz düşünebilme yeteneğimizin yok sayılmasıdır.

Peki nedir “An” da olmak, “Anı yaşamak?”

Zaman bizlere verilmiş en önemli hediyelerden birisidir. Her saniye geri dönülmeksizin işler. Bizler geçmiş ve gelecekle o kadar meşgulüzdür ki, içinde bulunduğumuz anı her daim kaçırmakta çok başarılıyızdır. Bununla ilgili bir kitaptan alıntılama yapmak istiyorum;

- “Sündüzcüğüm ne oldu yani şimdi? Ağlıyorsun olan ne?

- “Ne olacak anacım? Söyledim ya geldiğimde. Arabanın altında kalıyordum dün, ölüyordum, yine aklıma geldi işte,” diye ağlıyor Sündüz.

- “Ne zaman oldu bu?”

- “Dün öğlen.”

- “Hay Allah’ım kızım onu diyorum ya işte! Olalı bak ne kadar olmuş ve yaşıyorsun, neden hala ağlıyorsun ayol? Sabah geldiğinde de ağlıyordun, o zaman da dedim ya geçmiş bitmiş, bir gün geçmiş aradan yahu.”

- “Anlamıyor musun ölüyordum diyorum, çok korktum.”

-“Geçmiş olsun canım, anlıyorum, ama ben de sana şunu anlatmaya çalışıyorum. Olan oldu değil mi? Bir kaza tehlikesi atlattın. Şimdi bu olayın ertesinde “Az daha ölüyordum,” diye kafanda çevirip çevirip, ikide bir ağlayacağına, neden “Çok şükür yaşıyorum,” diye mutlu olmuyorsun. Bak çok şükür yaşıyorsun yahu, hadi bayramımız olsun!”

- “Yani bak öyle düşününce ağlıyorsun, böyle düşününce gülüyorsun. O zaman böyle düşünelim değil mi kızım. Akıllı ol biraz…”

Piraye-Seyir

Çoğunlukla yaşadığımız durum budur. Geçmişin yaşanmışlıkları ve geleceğin kaygısı arasında, anın içerisindeki minnet sebeplerimizi gözden kaçırırız. Ne çay içiyorken aslında sadece çay içiyoruzdur, ne herhangi bir işle ilgileniyorken sadece o işi yapıyoruzdur. An da kalmanın parolası her daim “ŞİMDİ VE BURADA” dır. Bilinçli farkındalık gerektirir. Zihni dinginleşmesi, odağın güçlenmesi, dikkatin bulunulan anda olması ve her ne işle ilgileniyorsak bedenen, zihnen, ruhen orada olmaktır.

Adım attığımızda yeryüzünü hissetmek, gökyüzüne baktığımızda güneşi hatırlamak, bir yudum çayın lezzetini minnetle duyumsamaktır. Huzur sayımızı artırmaktır.

Yani o bir çoğunluğun sandığı  gibi, “Bir kere geliyorsun dünyaya, anı yaşa, hayat bir gün o da bugün” mevzusu değildir!

Bakmak, görmek, düşünmek, fark etmek , kabul  etmek, minnet duymak demektir. Yaşadığını hissetmektir!