Aç olanın, işsiz kalanın acısını feryadını duyan, gören işiten kaç kişiyiz.

Yaşarken kendilerini ölümsüz sananlar, kapı komşusunun nefesinin açlıktan koktuğunu nasıl hissetsinler?

Ne yazık ki vicdanını, kişiliğini, insanlığını, bağımsızlığını, toplumsal sorumluluğu bir çırpıda unutanlar var.

Gözümüzü gerçeklere açmamız bizlere acı verse de, aşağıdakinin de, yukarıdakinin de kahrına ölü taklidi yapamıyoruz. Soğuktan donan, sıcaktan kavrulanlarla aynı gemideyiz.

Son 5 yıl içinde Bursa’da onlarca gazeteci işsiz kaldı, meslek örgütlerine bulutları seyretmek daha kolay geldi.

Mesela…

En ufağı ilkokul bire, büyük olanı ise üniversiteye başladı; ekmeğini gazetecilikten kazanırken, servis şoförlüğünde soluk almaya çalışan Hüseyin Tüccar gibi...

5 yıl geride kaldı, bu süre içinde Tüccar’a gel bizde çalış diyen olmadı!

Geçen hafta ise başka bir skandal kulağımıza geldi.

A Haber Bursa’nın çalışanı,  kameraman Nevruz İlimdaroğlu, çalıştığını sanarken bir anda, kanalın temsilcisinin Bursa’da bir medyanın patronu olduğu haberini alıvermişler!

Nereden bilsin  kuyularının kazıldığını, nereden bilsinler arkadan iş çevrildiğini, yüzüne gülenlerin çelme takacağını, hasetliği, aç gözlülüğün ne olduğunu, Kamil! 

 Nevruz İlimdaroğlu için şimdi zor günler başlıyor.

Deneyimli kameraman bir anda çırılçıplak kaldı. Üç çocuğu var. Büyük olan üniversiteye gidiyor, diğerleri de yetişkin. Elektrik, doğal gaz faturaları, “sen gazetecisin” demiyor, her ay kapına bırakılıyor.

Ne hikmetse emekçilerin feryadı duyulmuyor, kimsecikler de duymak istemiyor, kemikleri de sızlamıyor. Geçenlerde meslek büyüğüm Mümin Uslubaş’la sohbet ederken, kime hizmet ettiğini bir türlü anlayamadığımız bir gazetenin küçülmeye gittiğini söyleyince, “Önceden 100 kişi mi çalıştırıyorlardı da küçülmeye gittiler” demişti.

Bizim mahallede bu işler böyle ilerliyor, sözleşmede yüksek maaş gösterip, yatırılan alın terinin bir kısmını geri isteyen, sadaka verince cennete gireceğini sananlar ve onların ayakkabılarını boyayan “kazı işleri” ile birlikte yaşıyoruz.

Yanı sıra karakteri yoksullaşmışların sayısının artışına üzülüyoruz!

Duyarlı sandıklarımız bile; bazı yazar, çizer, meslek örgütü, STK, meslektaşı düştüğünde, tökezlediğinde gıkları çıkmıyor.

Yaşanan skandallara objektifleri de ayak uydurmuş, kendileri gibi hep dar açı!

Bu olanlara kader mi diyeceğiz, elbette hayır!

Vicdan çok acayip bir şeydir gülüm, bazen puta tapana, ateiste, deiste, demokrata, muhafazakâra bile yapışmaz!

Ahir ömrümde şunu bildim, gördüm; düşenin dostu sadece Allah.

Ölüler ne bilir ki!