Bilime dayalı, alanında uzman akademisyenlerin tavsiyelerini dinleyen dünyadaki birçok ülke, tarım ve hayvancılıkta parmakla gösteriliyor.
Bizim ülkemizin şehirlerinde ise birçok belediye, onlarca uyarılara, tanıtım filmlerine, neredeyse her gün bir gölün, çayın, nehrin kuruduğuna dair haberlerin kamuoyuyla paylaşılmasına rağmen, yeraltı ve arıtılmış sularla orta refüjlerdeki çimleri, parkları suluyorlar.
Küresel ısınmayı önceden sezen, gören ülkeler, denizden arıttığı suyla, susuzluğa, kuraklığa karşı önlemini alıyor. Yağmur sularını bile yerin altında biriktiriyorlar.
Üzülerek belirtmeliyim ki, Türkiye’mizdeki çiftçiler hala bilinçlendirilmiyor.
Kooperatifler ise kendini bile aydınlatamıyor sadece tabelaları var. Böyle bir tablonun ortaya çıkmasındaki en büyük sebep, tarım bakanlığı koltuğunu işgal edenlerin maalesef işinin uzmanı olmamaları, öneri ve eleştirileri yapan liyakatli insanlara gözlerini yummaları.
Sizlere acı bir gerçekten bahsedeyim.
Önceki dönem Tarım ve Orman Bakanı Bekir Pakdemirli, kendisinden randevu almak için aylarca, sabırla bekleyen heyeti makamında misafir ediyor. Gelen kişiler kendisine tarımda yaşanan sorunları, önerilerini sıralarken, Pakdemirli önündeki telefondan sosyal medyayı takip etmesi, beğeniler kondurması, başka işlere kafa yorması, heyetin anlattıklarını dinliyormuş gibi yapması, tarımda yaşadığımız patinajı, üzüntüyü sanırım özetliyordur.
***
Böyle bir girişin ardından,
Uludağ Yaş Meyve Sebze İhracatçıları Birliği (UYMSİB) Başkanı Prof. Dr. Senih Yazgan ve UİB Genel Sekreteri Mümin Karacakayalar’ın daveti üzerine Antalya’da gerçekleştirilen İnterfresh Eurasia Yaş Meyve Sebze Fuarı’na katıldık. İki kıymetli insanın tecrübelerinden 2 gün boyunca istifade ettik.
Senih hoca, Türkiye sevdalısı bir bilim adamı. Mümin Karacakayalar için de farklı bir şey söylemek haksızlık olur.
Öncelikle Antalya’daki fuarın ihracatçıları memnun ettiğini belirteyim. Konuştuğum üreticiler, iş insanları stantlarında ağırladıkları 42 ülkeden gelen yabancı alıcıyla milyon dolarlık anlaşmaların kapılarını aralamışlar.
Bu sevindirici bir gelişme ama yeterli değil.
Gelelim Senih Yazgan’ın anlattıklarına…
Hoca, kuraklık tehlikesine dikkat çekti.
Türk çiftçinin bilinçlendirilmesi gerektiğini vurguladı.
12 dönüm arazisi olanlara traktör kredisi verilmesinin doğru olmadığını, 250 dönüm toprağı olanların ektiğinden para kazanması için tarım girdi maliyetlerinin düşürülmesinden başka çare olmadığını belirtti.
Yer kürede onlarca ülke gezen, toprağa basan, tarlalarda inceleme yapan, böceğe, çiçeğe dokunan, Yazgan, Türkiye’de insan odaklı çevre üretimi yapıldığını, doğanın kodlarıyla oynandığından dolayı felaketlerden kurtulamayacağımızı ifade etti.
Yani şu gerçeği vurguluyor hoca, kardeşim sen tarım alanlarını parselleyip beton binalarla donatırsan, Anadolu’yu insansızlaştırıp batı şehirlerini açık hava hapishanesine dönüştürürsen…
Dere yataklarına ev yaptırırsan, sel hem canı, hem de malı alıp götürüyor.
Endüstriyel atıkları arıtmadan denizlere boşaltır, hesapsız, bilinçsizce suni gübre kullandırırsan başımız beladan kurtulmaz!
Çünkü…
Ben rahmetli babamdan dinliyordum, Nilüfer Çayı’nda balık avladıklarını, yüzdüklerini. Şimdi bu çay, Senih Yazgan’ın dediği gibi, kirliliği Marmara Denizi’ne taşıma kanalı oldu. Müsilaj denilen kabus evsel atıklarla birlikte böyle ortaya çıktı.
Yani, kendi elimizle, kendi cehennemimizi hazırlıyoruz ama hala oyunda oynaştayız. Bilim adamlarının feryatlarını bırakın dinlemeyi, küstürmekte pek maharetliyiz!
Mesela Senih Yazgan, anormal hava değişiklikleriyle ilgili acı gerçeği şu sözlerle sıraladı,
“Küresel ısınmadan kaynaklı anlık, ani hava değişikliklerinde ürkütücü artışlar yaşanacak. Bilim şunu söylüyor, bir yılda alınan toplam yağış bir günde olacak. Veya bir senedeki ısı değişikliklerini bir günde yaşayabileceğiz. Yanı sıra, umulmadık yüksek kar yağışlarını da görebileceğiz. Temiz su kaynaklarını ne yazık ki tarımsal ve endüstriyel alanda kirleten bir toplumuz. Bir tarafta kuraklığı yaşarken, diğer tarafta sel felaketleri yaşıyoruz. Yani normal dağılım eğrisinden çok büyük sapmalar yaşanacak. Bu da tarım alanlarını etkileyecek, verim düşecek. Tarım alanlarındaki ürünleri dolu yağışlarında korumak için aldıkları çeşitli önlemlerle bilim ve dünya bizim önümüzde gidiyor. Türkiye olarak biz geride kalıyoruz. Geçtiğimiz yıl Aralık ayında Bursa’da yaşanan 20 derecelik sıcaklık artışlarından dolayı zeytin ağaçlarının üretimi düştü."
Düşünsenize Senih hoca, ani hava değişikliklerinden dolayı tarım alanlarında ekili olan ürünlerin doludan zarar görmemesi için Fransa, İspanya, Portekiz gibi Akdeniz ülkelerinin kullandığı mekanik düzenekle çalışan dolu bombasına bizim Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı’nın izin vermediğini, bakanlığın kendisine gönderdiği “ Dolu topunun tarımsal amaçlı kullanılması uygun görülmemiştir” cevap yazısını hayretle karşılamış.
Bakanlık bu, bakmayı, telefonla sosyal medyada vakit geçirmeyi daha çok seviyor. Örneğin geçen hafta AK Parti’den ve milletvekilliğinden istifa eden eski Tarım Bakanı Ahmet Eşref Fakıbaba, görevde bulunduğu sürede, kırmızı et fiyatlarını düşürmek için Sırbistan ve Bosna Hersek’ten karkas et ithal etmiş, birçok yerli üreticinin iflasına sebep olmuştu.
Ne gerek var, su kaynaklarının çoğaltılması için aklı, bilimi ön plana çıkaran çalışmalara; yağsın dolu, mahvolsun ürünler, sonra cahilleştirdiğiniz çiftçinin zararını karşılayacağız nutukları atarsınız olur biter!
Unutmadan hatırlatmak isterim,
Batıda amcan, dayın olmadan iş yaptıramıyorsun.
Doğuda da ağalık sistemi devleti tınlamadığından dolayı yüzlerce dönüm tarlada bilinçli tarım yapmak isteyen girişimcilere, “bizi tarlanıza ortak yapacaksınız” diyen “mafya kılıklı ağalardan” dolayı geldikleri gibi geri dönüyor olmaları, acaba kimin ayıbıdır?