Kültürel, sosyal ve vicdani alanda acayip şekilde kirleniyoruz.

Vurdumduymazların sayısı hızla artıyor, toplu taşımalarda gün geçmiyor ki münakaşa yaşanmasın.

Osmangazi Metro istasyonun önünde vatandaş ayaküstü dolandırılıyor. Buradan geçen polis, adliyede görevliler ise olan biteni seyretmek şöyle dursun, duraksamadan uzaklaşıyorlar. İşin ilginci yanı, parasını bu sahtekarlara kaptıranlar da “ben kime, niye, neden para veriyorum” demiyor!

Bursa’da en büyük dertlerden birisi de gençlerin uyuşturucu kıskacında olmaları.

Geçen gün konuştuğum taksici, “13 yaşında çocuklar met içiyor, kelle koltukta iş yapıyorum. Gasp var, hırsızlık var. Suriyeli biri aracıma bindi beni gasp etmek istedi, elindeki silahı doğrulttu, ben de aracımın süratini arttırdım. “Öleceksek beraber öleceğiz” dedim. Sonra silahın kurusıkı olduğunu söyledi. Kendisini darp ettim.”

Met nedir bilir misiniz?

Metamfetamin; insanın önce ciğerlerini, sonra böbreklerini bitiriyor, ardından da gözlerini kör ediyor, son olarak sahne kapanıyor!

Mesela,

Ulu orta, kimseden çekinmeden hırsızlık yaptığını söyleyen gençlerle karşılaşıyorum.

Başka bir bela ise sanal kumar.

Aileleri yok ediyor; bilinen, tanınan insanlar bu yüzden intihar ediyor. İşini gücünü kaybeden, borç aldıkları yakınlarını da felakete sürükleyerek çekip gidiyorlar bu dünyadan!

Doğanbey Toki’nin tam ortasındaki meydanda gece yarısı, başka mahallelerden gelen, yaşları 18 ile 22 arasında olanlar zehir içiyor. Etrafa korku salmalarını seyreden, semtinin sorunlarını vicdani noktada çözmeyi bile aklından geçiremeyen muhtara ise isyan sürüyor!

Bir başka kahır ve azap ise,

Temmuz’un başında eski nişanlısını kıskanıp vuran, sonra intihar eden şahıs yüzünden kızcağızın iki ayağı diz kapağının altından kesildi.

Onca uyarıya rağmen yüksek sesle müzik dinleyen, sokak ve caddelerde motor veya arabalarıyla yarışan, drift atanlar, asker ve düğün eğlencesi adı altında korna öttüren, kendine göre sevinçlerine başkalarının da katılması gerektiğini düşünen magandalar, tatsızlıkların fitilini ateşliyorlar!

Kurban etini dondurucuda saklayıp komşusuna, akrabasına ikram etmeyen, kimseye selam vermeyen varyemezler, kuşları yaratandan daha çok bildiklerini düşünüyorlar. Şehreküstü Meydanı’nda güvercinlere buğday atınca cennete gireceklerini sanıyorlar. Meydanı pislik içinde bıraktıklarını umursamıyorlar!

Hazır Şehreküstü’nden söz açılmışken,

Başkan Erkan Aydın’a buradaki rezilliği görmesini tavsiye ediyorum. Çünkü, burası Osmangazi Belediyesi’nin prestij alanı.

***

Lafa geldi mi cennet ülkemiz, cennet gibi şehirlerimiz var deniyor ama her taraftan cinnet fışkırıyor.

Kendi kapısının önünü süpürmekten aciz olanlara laf anlatamıyoruz. Aracında içtiği sigarayı, su şişesini pencereden dışarıya fışkırtanlara söyleyecek sözümüz kalmadı.

Hırsıza bayram yaptıracak bekçiye, köyü satacak ağaya,  kuzuları kaptıran çobana, kulak kesen berbere ihtiyacımız yok.

Tek isteğimiz söyledikleriyle, yaptıkları bir olanlarla karşılaşmak.

O zaman Bursa’da yaşıyorsanız biraz duyarlı olun, el pençe divan durmak yerine, seçilmişleri, atanmışları gördüğünüzde eleştirilerinizi sıralayın, semtiniz, mahalleniz için taleplerde bulunun.

Sizlere tavsiyem hasta ziyareti yapın, acıları azaltmak adına adımlar atın. Almadan vermek yüceltir. Çay ısmarlayın birbirinize, cenazelerin ardında mezarlıklarda cantık yemeyin, şov yapan teyemmüm ‘taşçı’lara itibar etmeyin. Mahallenizdeki namaz kıldırma memurlarını eksikliklerinden dolayı sorgulayın. Uç beyi diye şımartılan muhtarları da… Çünkü eksiği, gediği belediyelere, kaymakama, polise bildirmedikleri için ihale atanmışlarla seçilmişlerin üzerinde kalıyor!

Sahi,  

Ağaç diplerine çöp atarken, misafir ve oturma odanız, koltuklarınız aklınıza gelsin.

Unutmayın, tencere kaynarken, maymun oynar!

Acılar havada kalmaz, çektirenin başına düşer.

Bu arada, yata yata büyüyen kabağın bile başını kesip, içini oyuyorlar, Kamil!