Aşırı göç, plansız kentleşme ve beraberinde devam eden betonlaşma Bursa’yı kimliğinden koparıyor.
Zarardan, hatadan dönülebilir mi?
Olabilir, ancak kararlı adımlar gerekiyor.
Nilüfer Belediye Başkanı Şadi Özdemir, mazbatasını aldıktan kısa süre sonra dillendirmeye başladığı göç tehdidinin dozunu artırıyor. Gittiği her yerde, katılığı programlarda yaşanan çarpıklığa dikkat çekiyor. Marmara’nın yükünü aldığını belirtiyor, Anadolu'ya tersine göçün başlası gerektiğini hatırlatıyor.
Haliyle, kendisine Nilüfer’in betonlaştırıldığı ve kaçak binalarla ilgili de eleştiriler geliyor. Yüksek katlı binaların ruhsuzluğunun, yapılan doğru icratların üstünü örtüğüne yönelik haklı tepkiler yükseliyor. Özdemir ise, ilçesi sınırlarında kaçak yapılaşmaya asla izin vermeyeceğini anımsatıyor.
Şadi Bey ayrıca, yeni sanayi bölgelerinin Bursa’yı daha da içinden çıkılmaz hale getireceğini, geleceğin yok edileceğinin de altını çiziyor.
Dikleşmeyi hatırlatırken, kibirden, böbürlenmekten değil, dikey mimarinin zararlarından bahsediyor. Beka sorunu hatırlatmasını yapıyor.
Bakıldığında Nilüfer’in hali ortada, eğmeye, bükmeye gerek yok. Artık bu kentte siyaset yapanların, iş takipçiliği değil de, lafı gediğine oturtan birkaç STK’nın da tersine göçü özendiren politikalar üretmeye ihtiyacı var.
Bunun için de Şadi Özdemir’in daha fazla ses yükseltmesi, daha kararlı çıkışlar yapması gerekiyor.
Mesela, 3 gün süren, akademisyenlerin, alanında uzman isimlerin, çiftçiler ve kooperatif temsilcilerinin bir araya geldiği Tarımsal Kalkınma ve Kooperatifçilik Çalıştayı, toplumsal bilincin oluşturulması için yeşeren bir adım olabilir.
Neden mi?
Şadi Özdemir’e kim tavsiye ettiyse, kim önerdiyse, ayakta alkışlıyorum; tarımda yaşanan patinaj, gerileme ve yanlış politikaların karşısına doğru projeler ve önerilerle çıkan, dünyadan örnekler veren meslektaşımız Cem Seymen gibi bir isim çalıştaya davet edildi.
Çalıştayın son günü katılımcısı Cem Seymen, bakın nasıl uyarılar yapmış:
“Türkiye’de tarımı çözmeden hiçbir şeyi çözemeyiz. Önce tarımı ve Anadolu’yu kalkındırmak, çiftçiyi zenginleştirmek gerekiyor. Bir ulusal şuur hareketi başlatmalıyız. Tohumlar Türkiye’de yüzde 96 oranında yerli üretiliyor. Ama yerel değil. Bize ait değil. Ziraat fakültelerine bu konuda büyük görevler düşüyor. Bunun için de toplumsal bir talebin oluşması gerekiyor. Islah çalışması yapılmalı. Tohumda tam yerelleşme gerekiyor. Ben işin tüketici tarafındayım. Hocalar bütün araştırmaları yapsınlar. Ama dediğim gibi yanlış besleniyoruz, yanlış alışveriş yapıyoruz, yanlış tüketiyoruz. Topyekûn değişmemiz, çocuklarımızla bu değişime ayak uydurmamız gerekiyor. 16 bin köy tüzel kişilikleri ile birlikte yok edildi. Bunda köylünün de suçu var. Köylülükten utanıyoruz. Utanılacak bir şey gibi görülüyor. Yurtdışında ise çiftçilik babadan oğula geçen bir bilgi aktarımı ama Türkiye’de bir kuşaktan sonra çiftçilik yapılmıyor.”
Nasıl ama tam isabet, evirme, bükme yok.
Tarım, yine tarım. Ektiğini hayvanına yedirerek üretime katkı.
Köylülükten utanmadan, yeniden başlamak gerekiyor.
Bilinçli tarımın başlangıcı, tersine göç, insansızlaşan Anadolu’yu yeniden insanın varlığı, beraberinde tarım ve hayvancılıkla kalkındırılması gerekiyor.
Bursa’nın ova köyleri ve 4 dağ ilçesi için kesinlikle seferberlik ilan edilmesi lazım. Bir zamanlar hayvancılığın zirve yaptığı Orhaneli, Keles, Harmancık ve Büyükorhan’a, belediyelerin de desteğiyle tersine göçü teşvik edecek projeler üretilmeli.
Memleketlerinden Bursa’ya göç eden, zenginleşen, şehrin her köşesinde dernekler kuran doğu kentlerinden gelenlere, doğdukları topraklarda tarım üretimi yapmaları telkin edilmeli.
Bitirirken Şadi Özdemir’e bir önerim olsun; ektiğinden, yetiştirdiğinden para kazanamadığı için asgari ücretle ayın sonunu getirme derdinde olan en az 10 aileyi, iş insanlarının da desteğiyle baba ocağı Keles’e, Orhaneli’ye, Harmancık ve Büyükorhan’da hayvancılık yapmalarına olanak sağlanabilir.
Örneğin, bölgede doğanların kurduğu Bursa Uludağlı Sanayici ve İş İnsanları Derneği (BUDSİAD) ile de işbirliği yapılabilir.
Kısacası, tarımı ve hayvancılığı yükseltecek yeni hikayalere, heyecanlanan insanlara ihtiyacımız var.
Ancak bu şekilde davranılırsa, tabela kooperatifçiliğinin ışığı yanar, slogan biter, gülümseme başlar.