Ahilik, Türklerin Müslümanlığı kabul etmelerinden sonra, sosyal ve hayırsever bir gaye ile teşekkül etmiş bir cemiyet, bir teşkilattır.

Ahi, Arapça'da "kardeşim" mânâsına geldiğinden, Ahilik de "kardeşlik" teşkilatı demektir. Türkler, İslâmiyet’le şereflendikten sonra, Türkistan'dan Anadolu'ya kadar olan sahada ticaret ve sanatkârlar arasında bir bağlılık ve kardeşliğin ancak bir teşkilatla devamlı olacağına inanmışlardır.

Kendi asli yapılarına uygun olan Fütüvvet'le yakından bir ilgi kuran Türkler, XI. yüzyılda kendilerine göre bunu geliştirdiler. Cömertlik, mertlik ve mürüvvet manalarına gelen Fütüvvet bayrağı ile kurulan bu teşkilat gittikçe kuvvetlendi.

Selçuklu Sultanları Anadolu'da bir beldeyi fethettiklerinde, cami ve medresenin yanında tekke inşa ederlerdi. Ahilik, o zamanlarda sadece sanatkârlara mahsus olmayıp, halk arasında da yaygındı. Mensupları arasında müderris, kadı ve tarikat ileri gelenlerinin bulunmasından dolayı, Müslümanlara doğru yolu göstermede, gazilik ve şehitlik mertebelerinin anlatılarak gazalara şevkle gidilmesinde büyük hizmetleri görüldü.

Her sınıf meslek sahibi arasında, esnaf erbabını idare eden kimselere "Ahi Babalık" adıyla resmi bir unvan verildi. Böylece her esnaf kuruluşunun disiplin içinde çalışıp hizmet etmeleri sağlanırdı.

Abbasî Halifesi Nâsır Li-Dînillah (1180-1225), kendi memleketinde Fütüvvet zümrelerini yeniden teşkilatlandırdı. Fütüvvetnâme adı verilen tüzükler1e bu kuruluşun usûl ve kaidelerini yeniden tespit ve tanzim etti.(1)

FÜTÜVVETNÂMELERDE AÇIKLANDIĞINA GÖRE GERÇEK FÜTÜVVET EHLİNİN VASIFLARI ŞUNLARDIR:

1- Sözünü bilip söyleyenler.

2- Vefa yolunda sabit kadem olanlar.

3- Kerem gösterenler (cömert olanlar).

4- Gerçek suretli olanlar (güzel ve güler yüzlü).

5- Tatlı dilli olanlar.

6- Dostluğu Allah Teâlâ için olanlar.

7- İyilikle davrananlar.

8- Düşmanlığı Allah için olanlar.

9- Kendine yaramazlık kılanlara iyilik edenler.

10- Tevazu ehli olanlar.

ll-Kibirli olmayanlar.

12- Ataya, anaya hürmet edip, onların gönüllerini yıkmayanlar, buna karşılık kendi gönüllerini yıkanlar.

13- Gıybeti terk edenler.

14- Salih olanlar.

15- Komşularına iyilik edenler.

16- Ahdine vefa kılanlar.

17- Yaramazlardan ırak duranlar.

18- Dostlarıyla nasihat sohbetleri yapanlar.

19- Şefkat sahibi olanlar.

20- Dervişlere hor bakmayıp, onlara saygı gösterenler.

21- Kimsenin malına tamah kılmayanlar.

22- Sabır ehli olanlar.

23- Şükür ehli olanlar.

24- Daima halka yararı dokunanlar.

25- Öfkesine hakim olanlar.

26- Uzleti (yalnızlığı) sevenler.

27- Sır saklayanlar.

28- Ayıbı örtenler.

29- Salihleri hoş tutanlar.

30- Suçluya yumuşak davrananlar.

31- Dinini koruyanlar.

32- Her yaptığı işte Hakk'ı gözetenler.

33- Kimseyi incitmeyenler. Eğer incitirse onları kaybedeceğinden korkanlar.(2)

İslâm Dünyasında yaygın olan Fütüvvet, Anadolu'da Ahilik şeklinde çok kuvvetli bir teşkilata sahipti. Halife Nasır, İslâm memleketlerine mektuplar yazarak Fütüvvet şalvarı giymelerini ve kuşak

bağlamalarını istemiş ve pek çok devlet başkanı da bu isteğe uymuştur.

Devlet otoritesinin zayıf olduğu zamanlarda Anadolu'nun bazı yerlerinde, bilhassa Sivas ve

Ankara dolaylarında teşkilata hakim oldular. Bir ara Ankara'da devlet idaresini ele geçirdiler.

Ahiler, Osmanlı Devleti'nin kuruluşunda büyük hizmetler gördü. Osmanlıların diğer devletlerle olan mücadelesinde onlara yardım ettiler ve yüklerini hafiflettiler. Bursa'yı Düzmece Mustafa'nın hücumundan onlar korumuşlardır. Ahilerin elinde olan Ankara, 1360 yılında 1.Murad'ın harekatına hiçbir mukavemet göstermeden şehri teslim etmişlerdir.

Afrika (Fas)'dan gelerek 14. yüzyıl ortalarında Orta Doğuyu dolaşan Seyyah İbn Batuta, Ahilerle beraber bulunmuş, onlara misafir olmuş, Seyahatnamesinde tarafsız olarak bu teşkilatı anlatmıştır. İbn Batuta'nın ahilere rastladığını söylediği şehirler; Eğirdir, Denizli, Konya, Aksaray, Niğde, Erzincan, Erzurum, İzmir, Manisa, Balıkesir, Bursa, Kastamonu ve Sinop. Ahilerin Anadolu'da Türkmen beldelerinin köylerinde dahi bulunduklarını, yabancıları misafir edip koruduklarını uzun uzun anlatır.(3)

Anadolu Ahi teşkilatını kuran Ahi Evran isminde bir Sünnîdir. Ehl-i Sünnet itikadında olduğu

"Metaliu’l-İman" adlı kitabından anlaşılmaktadır. Kurucular Sünni olduğundan, teşkilata bunlar hakimdir. Nüfuzlu ve itibarlı bir Ahi Şeyhi olan Şeyh Edebali, Osmanlı Devleti'nin kurucusu Osman Gazi ile dostluk kurmuş ve kızı Mal Hatun'u ona vermiştir. 1.Murad, Ahilere ait Şeddi (kuşağı) kuşanmış bir ahi idi. O zamanın ahi teşkilatının başı olarak bilinmekteydi.

Kırşehir ilinde bulunan tekkenin 1367 de dikildiği anlaşılan kitabesinde, 1.Murad'dan "Ahi Murad" diye bahsedilmektedir. Yapılan araştırma ve tetkiklerden anlaşıldığına göre Ahilik, tamamen tasavvufla kaynaşmıştır. Ahiler çeşitli tarikatlara girmişler, tarikat mensupları ve şeyhler ahi olmuşlardır.

Osmanlı Devleti kuvvetlenip Anadolu'ya hakim olduktan sonra, siyasi faaliyetlerine son verdiler. Bundan sonra hayırsever bir cemiyet ve esnaf loncaları şeklinde faaliyetlerine devam etmişlerdir.

Ahi teşkilatına girebilmek için ilimle ve sanatla meşgul olmak lazımdı. Bunlar, her cuma gecesi aralarında toplanırlar; Kur'an-ı Kerim, Hadis-i Şerif, Fıkıh, Menkıbeler ve Ahlak konularında sohbet ederlerdi.

İlk Türkçe Fütüvvetnâme'yi yazan Burgazî, Ahiliğin esaslarını şöyle bildirir:

"Ahi ve şeyh helâlinden kazanmalıdır.

Hepsi sanat sahibi olmalıdır.

Cömert olup, yoksullara yardım etmelidir.

Alimleri sevip, gereken saygı ve hürmeti göstermelidirler.

Namazlarını vaktinde kılıp, kazaya bırakmamalıdır.

Alçak gönüllü olup, fakirleri sevmelidir.

Nefsine sahip olup, haramlardan kaçınmalıdır.

Beylerin, zenginlerin kapısına gitmemeli, padişah da olsa onun kapısına gelmelidir."(4) Ahilerin kendilerine mahsus kıyafetleri vardı. Seyyah İbn Batuta; bir hırka, başlarına sarık

sarılı beyaz yünden bir külah ve ayaklarına mest gibi ayakkabı giydiklerini bildirmektedir. Ayrıca, bellerine bağladıkları şedd denilen kuşak da Ahiliğin bir nişanı, bir alametiydi. Ahiliğe kabul edilen bir namzete, şeyh tarafından şedd kuşatılırdı. Kuşaklarında bir de büyükçe bıçak taşırlardı.

TEŞKİLATTA ŞU MERTEBELER BULUNURDU:

1- Teşkilata yeni giren yiğitler.

2- Ahi bölükleri (6 Bölük) İlk üç bölüğe "Ashab-ı Tarik" diğer üç bölüğe de "Nakib" denirdi.

3- Halife.

4- Şeyh.

5- Şeyh'ul-Meşayıh.(5)

AHİLİĞİN VİZYONU

Vizyon, bir teşkilatın görünümünü ve felsefesini yansıtır. Vizyon, teşkilatı diğer kuruluşlardan ayıran temel özellikler üzerinde inşa edilir. Dilimizde ifadesini bulan "nev'i şahsına münhasır" tabiri vizyonun en kısa bir şekilde ayırıcı boyutunun izahıdır denilebilir.

Ahilerin vizyonunun temel değerlerini oluşturan-değişmez ve vazgeçilmez kabul edilen- ilke ve öğretiler, Ahilerin hayat düsturları durumunda olan fütüvvetnâmelerde değişik şekillerde ifade edilmiştir. Ancak fütüvvetnâmelerdeki ilkeler farklı şekillerde ifade edilmiş olmakla birlikte özde hiçbir değişiklik göstermez. Bunun içindir ki, temel değerlerle ilgili Ahilik organizasyonunu da en meşhur olan fütüvvetnâmelerden aldık.

***

KAYNAKLAR:

1- Rehber Ansik1opedisi, c. 1, s. 115.

2- Uluslararası Ahilik Kültürü Sempozyum Bildirileri (13-15 Ekim 1993, Ankara)

T C Kültür Bakanlığı Yay. 1996, Ankara, s. 147-148.

3- Rehber Ansik1opedisi, c. 1, s. 115

4- a.g.e., c. 1, s. 115.

5- a.g.e., c. 1, s. 115.