Türkiye, yangın ve sellerle yüzleşiyor!

28 Temmuz’da başlayan orman yangınları ancak kontrol altına alınmış, söndürülebilmişken,

Karadeniz ve doğu illerinde yaşanan sel felaketleri, küçük Nuh tufanını andırıyor.

Önce Van’ın Başkale, Muradiye, Çaldıran, Özalp, İpekyolu, Gürpınar ve merkez ilçeleri ciddi olarak zarar gördü. Dağlardan kopan kocaman kaya parçaları, evleri buldozer gibi yıktı, onlarca hayvan can verdi, maddi hasar ise çok büyük.

Geçtiğimiz gün de Batı Karadeniz illerinden Sinop, Bartın ve Kastamonu’nun ilçeleri, tarifi mümkün olmayan sele teslim oldu.

Öyle ki,

Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan bu şehirlerdeki felaketin ürkütücülüğüne dikkat çekerken,  afetin boyutunu Giresun ve Artvin’deki sellerden çok daha fazla olduğunu ifade etti.

Mesela, Sinop’un Ayancık ilçesinde selin yol açtığı tahribat o kadar büyük ki, ilçeye giriş çıkış ancak askeri helikopterlerle sağlandı. Drone ile alınan görüntülerde ilçe merkezindeki birçok evin sular altında kaldığını, araçların dal parçası gibi denize sürüklendiğini, köprülerin yıkıldığını gördük.

Kastamonu’da ise sele kapılan 6 kişi öldü, dağlardan gelen sel apartmanların ikinci katına çıktı, devasa tomruklar dereleri tıkadı, köprüleri, evleri yıktı.

***

Evet doğa, kendisinden ne alınmış, çalınmışsa bizlere bedelini çok ağır bir şekilde ödeterek geri alıyor.

Şimdi kimse ölü taklidi yapmasın!

Dere kenarlarındaki yapılaşmaya göz yumulmasının sonucunda insanlarımız kayboluyor, ölüyor, milyarlarca mal kaybı yaşanıyor.

Ormanlarımızdaki ağaçları kesip, heyelan bölgelerini imara açınca kendi elimizle cehenneme hazırlık yapıyoruz.

20 yıldır iktidarda, tabelasında ‘Adalet ve Kalkınma’ yazan AK Parti var.

Ve 15 yıldır iktidarın belediyeleri ülkemizin birçok ilini yönetiyor.

Gerçi muhalefetin elinde bulunan diğer il ve ilçelerde de durum farksız!

Dere yataklarına ahbap çavuş ilişkisi ve iş takipçiliği sonucunda yapılan binalar.

Kimse kusura bakmasın,

İklim değişikliğini öne sürerek, kentlerin çarpıklığını, utanmazca büyütülmesini kimse gizlemeye kalkmasın. Denizi doldurup üzerine bina dikerseniz, ovayı, suyun hoyratça akacağı bölgeleri sıkıştırırsanız başımız beladan kurtulmaz.

Daha fazla para kazanmak ve servet edinme uğruna Türkiye’nin batı kentleri dikey mimari ile mahvedildi.

Büyüklerimiz hep derdi, ateşin ve suyun önüne kimse duramaz diye.

Bunu unuttuk, göz ardı ettik, böbürlendik.

O yüzden başımıza daha büyük felaketler gelmeden aklımızı başımıza alalım!

***

Geçen gün CHP Osmangazi İlçe Başkanı Metin Yılmaz’ı, Osmangazi talan edilirken sessiz kalmasını, muhalefet yapamamasını, partisine yapılan üyeleri ret ettiğini köşeme taşıyınca, onlarca CHP’li yurttaş beni aradı. Çoğunlukla, Yılmaz’ın iyi biri olduğuna değinenler, tek taraflı bir yazı yazdığımı belirttiler.

Oysa ben, Yılmaz’ın kötü bir insan olduğuyla ilgili tek bir cümle yazmamış, sadece muhalefet yapmadığını ve yapacak refleksi gösteremediğine dikkat çekmiştim.

Aynı şekilde Bursa Büyükşehir Belediye Başkanı Alinur Aktaş’ı da şehrimizin trafik sorunu başta olmak üzere birçok konuda eleştirdiğim zaman, paralı troller başta olmak üzere, üç maymunu oynamayı çok iyi becerenler tarafından eleştiriliyorum.

Ancak ortada duran gerçek, başımıza gelen felaketleri engelleyemiyor.

Benden kimse,

Bursa ovası talan edilirken, dağ ilçeleri insansızlaşırken, Yalova Yolu ikiye bölünüp, T2 saçmalığı ile Gazze şeridine dönüştürülürken, 30 yıl önce hayvancılıkta zirve yapmış olan Yaylacık, Kayapa, Çalı ve daha birçok köyümüzde hayvancılık bitme noktasına gelmişken susmamı beklemesin.

Tekrar etmekten bıkmadan, bir daha haykırmak zorundayım,

Ne kadar çok beton, o kadar çok ölüm ve yok oluş,

Ne kadar çok tarım, ne kadar çok hayvancılık ve toprağa saygı,

O kadar çok yaşam demektir, gülüm!