Kızılcahamam'da gerçekleştirilen AK Parti 29. İstişare ve Değerlendirme Toplantısı’ndaki slogan şu…
‘Birlik, Dirlik ve Kardeşlik için Yeniden Yollara Düşme Vakti.’
Tabelasında Adalet ve Kalkınma yazan,
18 yıldır iktidar olan,
Bazı kademelerinde metal yorgunluğu hissedilen AK Parti,
Şimdi yukarıdaki ‘birlik ve dirlik’ başlığını kullanmak zorunda kalıyor.
Çünkü ve hâlâ…
Liyakatsiz isimler, birçok kurumda göreve getirilmeye devam ediliyor.
Bu görevlendirmeler,
Bazen belediye başkanları taca çıkarılarak gerçekleşiyor, bazen de bir hastanede görevini layıkıyla yerine getiremeyen şahıs- şahıslar, bir bakıyorsunuz daire başkanı oluveriyor.
Mesela sendika başkanlığı yaparken, şehrinde yaşananlara karşı ölü taklidi yapan eskimiş sendikacıyı da bir yerlere monte edin deniyor.
Kızılcahamam’da Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, boşuna feryat etmiyor.
Ne demişti Erdoğan, partililerin, koca koca bakanların gözünün içine bakarak:
“Hiç kimsenin, üstlendiği sorumluluğun gereğini yerine getirmeyip her şeyi bir üste, özellikle şahsıma havale etme kolaycılığına kaçma hakkı yok. “Beyefendi böyle talimat verdi, böyle istendi" deniyor, bizim haberimiz yok. Bu fırsatçılığa imkân vermeyeceğiz. AK Parti'nin kendisine sağladığı gücü millete tepeden bakmak, milleti hiçe saymak, sadece şahsi çıkarlarını korumak için kullanan zihniyetin partimizin çatısı altında yeri yoktur.”
***
Fırsatçılık;Erdoğan’ın yanında gözüküp, algı oluşturmak, bazıları için kazanç kapısı oldu.
Neden derseniz…
O bazıları iş takipçiliği yaparak, koskoca partiyi paspasa çevirdiler.
Önüne gelene tepeden baktılar.
Eleştirilere kulak asmadılar.
Hala, amca, dayı, kuzen, akraba, eş dost far-faralarına devam ediyorlar.
Eskimiş, emekli olmuş bir vali, utanca, kepazeliğe bulaşan bir yakınıyla ilgili yazı yazan gazeteciyi arayıp, ‘yazma, o benim akrabam’ diyebiliyor!
Yani güç zehirlenmesi hâlâ devam ediyor.
O yüzden gemi, 31 Mart’ta su aldı.
O yüzden, yurdundan kaçıp ülkemize sığınan Suriyeli çocuk, aşağılanmalara dayanamayıp kendini astı.
****
NİLÜFER BELEDİYESİ VE KÖY ENSTİTÜLERİ
Tarım ve hayvancılıkta yaşanan sıkıntı herkesin malumu. Köylü, ektiğinin parasını kanamadığı için tarlasının yolunu unuttu.
Hayvancılıkta ise durum daha vahim.
Başka bir pencereden baktığımızda ise karşımıza kocaman bir bilinçsizlik çıkıyor.
Ülkemizdeki kooperatifleşme sadece tabeladan öteye geçmediğinden dolayı, sezon içinde yüksek fiyatta pazarda satılan sebze ve meyveden para kazanma hayaliyle bir sonraki yıl tarlasına büyük hayallerle tohum saçan çiftçinin ürünü tarlada kalıyor.
Yani temelde yanlış, hata devam ediyor.
Türk köylüsünü bilinçlendirmek için kurulan Köy Enstitüleri’nin kapısına maalesef uzun yıllar önce kilit vurulunca, kentlerin betonlaşmasına şahit olduk.
Sebebine gelince, Anadolu’nun insansızlaşması ve bu toprakların çocuklarının artık atasından kalan tarlasına ektiği ürünün para etmemesi.
Şimdi bu kaybolan bilinci yeniden kazandırmak adına Köy Enstitüleri halkla buluşuyor, yurdun her köşesinde konferanslar veriliyor.
***
Hafta sonu Nilüfer Belediyesi’nin işbirliği ile Yeni Kuşak Köy Enstitülüleri Derneği Bursa’da aydınlanma buluşması gerçekleştirdi.
Amaç ve hedef belli, toprakla birlikte köylünün yüzünün gülmesini sağlamak.
Mesela gerçekleşen toplantıda Belediye Başkanı Turgay Erdem’in şu sözlerinin altını çizmek gerekiyor:
“Anadolu’da gerçek bir aydınlanma sürecini başlatan, Anadolu’ya çağ atlatan bu sürecin en önemli ayağını elbette eğitim alanında yapılanlar oluşturdu. Anadolu’da gerçek bir zihniyet devrimi yaratan bu adımların en önemlisi dünyaya örnek bir eğitim sistemi olan Köy Enstitüleri’dir.”
Nilüfer Belediyesi’nin Kent Bostanları projesi, bilinçli toplum yetişmesi adına çok önemli bir proje.
Dolayısıyla…
Her zamankinden daha fazla, toprağa ve topraktan fışkıranlara ihtiyacımız var.
İnat etmeden, doğru neredeyse bulmak adına Köy Enstitüleri’ne hayat vermek gerekiyor.
***
BİR SÖZ
Küçük bir mutluluk istiyorum. O kadar küçük olsun ki, istemesin kimse benden onu...
Nazım Hikmet