Ortalama insanın ilk duyduğuna ya da kendisine en kolay gelene inanması sık rastlanan bir durum. Bu da onu kolaylıkla yönetilebilir kılıyor. Ve o ölçüde de yönetilemez.
Bir yerlerde okumuştum. Asya (ya da Afrika) ülkelerinden birinde halkı zararlı bir böceğe karşı uyarmak için televizyonda resmini göstermişler ve bunları gördüğünüz yerde yok edin demişler.
Daha sonra uzmanlar durumu incelemek için köylere gittiklerinde ortalığın bu böceklerle dolu olduğunu ve köylülerin onlara dokunmadıklarını görmüş.
Bunları neden öldürmüyorsunuz, seyretmediniz mi televizyondaki uyarıyı? diye sorulunca köylüler seyrettik demişler. O zaman neden öldürmüyorsunuz? diye sorulmuş. Köylüler niye öldürelim ki, bu başka böcek demişler.
Nasıl başka böcek? diye sorulunca da sizin televizyonda gösterdiğiniz nah böyle kocamandı, bunlar minnacık, kime ne zararı dokunur demişler.
Nereden mi geldim bu konuya?
Bir yerlerde okumuştum, değer katılaşması diye bir kavramdan söz ediyordu.
Hindistan'da mı Zanzibar'da mı ne, köylüler maymun yakalamak için ilginç bir yönteme başvuruyorlarmış. Bir miktar pirinç (ya da pilav) topağını zincirle ağaca bağlı bir hindistan cevizinin içine koyar beklerlermiş. Maymun onu almak için gelip elini soktuğunda bir daha geri çıkaramazmış. Çünkü ancak boş eli sığabilecek kadar olurmuş o delik. Avuçladığı pilav topağını da bırakmak istemediği için, eli deliğe sıkışır, keklik gibi yakalanırmış.
Bizim bazı çevrelerin durumu da bu maymuna benziyor. Elde ettikleri imtiyazları kendililerinden bırakmaya gönülleri elvermediği için böyle gülünç ve acınası durumlara düşüyorlar.
Zihinsel Konformizm diyorum ben buna. Rahatını kaçıracaksa gerçek karşısında kolayca körleşebilir bu tarz bir insan.