Biri utanınca kızarır, diğeri de yanınca...
Meteoroloji günlerdir soğuk hava dalgası geliyor diye avazı çıktığı kadar bağırsa da birçokları napıp edip benim gibi hazırlıksız yakalanmıştır eminim...
Aman Yarabbi!
Bismillah deyip güne uyanır uyanmaz soğuğu iliklerimizde hissettik...Yazdan kalma olsa gerek sıcak havaya alışmışlık, 10 derecelik sıcaklık düşüşünü kış günündeymişiz gibi hissettiriyor...
Baktım olacak gibi değil azıcık doğrulup muhabbet ateşiyle ısınırız diyerekten köyde ahalinin arasına karışayım diye niyet ettim, bir de baktım ki özellikle ihtiyarlar montları çekmişler...
Zaten üşümeye yer arıyoruz biri ensemizden üflese titreyeceğiz, onları öyle görünce iyiden iyiye üşüme geldi hem vallahi hem billahi...
Aman kimse duymasın bende de kazak destekli o aynı görüntü vardı iyi mi?
Söz de genç olacağız...Breh breh breh!
Neyse efendim...Ahali sobalara odunu vermeye ve ateşi yakıp bir güzel içini ısıtmaya başlamış...Özendim Allah canımı alsın...Gittim eve...Zaten soğuk hava, babamla birlikte ufak dokunuşlarla evdeki düzeni bir çırpıda yaz modundan kış moduna geçiriverdik...
Sobaya koyduk odunu harlattık hergeleyi...İçimizi ısıttı kerata...Şu sopalar ekmek su kadar ihtiyaç...
Ha bir de daha şimdi erken belki ama bu soba milletinin bir de can ciğer ahbapları var ki üçü bir araya gelmedi mi kışın tadı çıkmıyor: Kestane, Çay, Soba. Tercihen bunlara kedi de dahil oluyordu çocukluğumuzda...
Kuzeyde durumlar karışık malum...Bu kış olmasa da önümüzdeki kış doğalgaza hasret kalabiliriz gibi de duruyor...Eh köy şehir demeden bizim emektarlara sığınacağız anlaşılan...
Allah odunumuzu, kömürümüzü ve kötü gün dostu sobalarımızı başımızdan eksik etmesin...
BÜTÜN GEÇ KALMIŞLIKLARIMLA EKSİLDİM HAYATTAN...
İçimde dağ gibi büyüyen duygularımı birer çakıl taşı kadar bile olsa iki dudağımın arasından parça parça dökemediğim için eksildim...
Söyleyemediklerimin, bir tekini dahi gerçekleştiremediğim hayallerimin pişmanlığı yüreğimin duvarlarına çarpa çarpa kanattıkça ruhumda açılan o büyük boşluğun içinde gün be gün küçüldüm söz gelimi...Varlığımın ağırlığı altında ezildim mesela, yoksunluğumun ızdırabıyla çürüdüm anlayacağın...
Sevgi dilim dilim ekmek gibiydi hayatta, umut bir nefesti oysa...
HAKİKİ TERAKKİYET DEDİĞİN...
Bugün hakiki manada bir ilerlemeden (terakkiyet) bahsedeceksek olursak kendi öz kimliğimizden yola çıkarak yapılması gerektiği kanısındayım...Öz kimliğimizden ilham alan fikir ve düşünce hayatımız aynı zamanda sanat zevkimizin de temelini teşkil etmektedir çünkü...
Kaldı ki özünden uzaklaşarak uygarlık yolunda adım atmaya çalışan her toplum rüzgarda savrulan başı boş yapraklar gibi gideceği yönü bilemeyeceklerdir...
Bizim öz kimliğimiz ise, bizi birbirimize yakınlaştıran, kalplerimizi ısıtan sevgi, saygı, hoşgörü ve tevazu sahibi olmak gibi değerler etrafında hayat bulmuştur...
MİLLİLİK VE DİL...
Eğer hakiki manada millilik iddiasından bahsedeceksek öncelikle lisandan başlamalıyız. Çünkü lisan, her şeyden önce milli şuura sahip olmanın temel koşulu olan toplumsal hafızanın aktarımı için en önemli unsurdur.
Henri Bergson, şuurun hafızayı ifade ettiğini söyler. Yahya Kemal de bu düşünceden hareketle dildeki yozlaşma ve fakirleşmenin düşünceyi ifade edecek kelimelerin yitirilmesine neden olduğundan yakınır.
Sadece ülkemizde değil dünyanın farklı coğrafyalarında da özellikle gençlerin daha az kelime ile konuşur hale geldiğini gözlemlemek mümkün. Kuşkusuz bu durumun milli kültürleri var eden hafızanın gelecek nesillere aktarımının önünde en büyük engel olacağı yadsınamaz bir gerçektir. Dolayısıyla hakiki bir millilik hareketinden bahsedeceksek öncelikle dilde millileşmeden başlamalıyız. Bu noktada Türk Dil Kurumu'na büyük iş düşüyor.
REŞAT NURİ'NİN BAŞARISI...
İyi bir okur sadece kendi dünyasına yön vermekle kalmaz aynı zamanda yazarın gelişimine ve değişimine de katkı sağlar...
Söz gelimi, 1920'li yılların başında Reşat Nuri Güntekin'in eserlerini basan İkbal Yayınevinin sahibi Hüseyin Efendi, eseri yayınlamadan önce iyi bir okur olan kızına okuturmuş...
Hüseyin Efendi'nin kızı eser üzerinde o kadar detaylı tahliller yapar ve notlar alırmış ki dönemin edebiyat çevrelerince Reşat Nuri'yi Reşat Nuri yapanın bu kız olduğu sıkça dile getirilirmiş.
SON SÖZ...
Hayat bir yokuştur ve bu yokuşu asla bir solukta çıkamazsınız. Tökezlersiniz.
Durup dinlenmeli ve anı yaşayarak yavaş yavaş çıkmalısınız.
Böylece önünüze çıkması muhtemel engelleri nasıl aşacağınıza dair telaşa kapılmadan sağlıklı çözümler üretebilir ve hedefe doğru yavaş fakat emin adımlarla yürüyebilirsiniz.
Selametle kalınız...