Kapatılan gazeteler, tutuklanan gazeteciler, hatta yetmeyip öldürülen gazeteciler...
Cezaevlerinde sürüm sürüm süründürülen akademisyenler, bilim insanları...
Daha eşit ve adil bir eğitim sistemi istediği için coplanarak sille tokat dövülen öğrenciler...
Komünistler Moskova’ya diye tekmelenen işçiler, emekçiler, köylüler...
Siyasetçilerin seviyesi iyiden iyiye düşen kavgaları,
Milletin çıkarları için milletin haberi bile olmadan kapalı kapılar ardında yapılan pazarlıklar...
Siyasi partiler arasında en afilli siyasetçilerin transfer haberleri,
Güneş Motel hadiseleri,
Yolsuzluk iddiaları,
Faili meçhul cinayetler,
Üç beş kuruşa istenilen herkese sövebilecek namuslu gazeteciler (?)
Ensesini sağlamlaştırmak için politikacıların peşinden ayrılmayıp, yapacağı üç kuruş zam için işçilerden köşe bucak kaçan patronlar...
Sırf anayasal hakkını kullanarak sendika üyesi oldu diye kapının önüne konulan işçiler,
Dostlar alışverişte görsün diye demokrasi cilalaması yapılmasına karşı ifade özgürlüğünü dile getirmenin bile ifade özgürlüğü dışında tutularak terörize edildiği işporta malı demokrasi siyaseti...
Milliyetçiliğin ırkçılık, hak aramanın solculuk, din ve ifade özgürlüğünü savunmanın gericilik tutmazsa liboşluk şeklinde suçlanması...
Başarısız olunan her siyasetin arkasında mutlaka, karanlık odaklar, dış güçler, küresel sermayeciler, masonlar, 300’ler kulübü, Sovyet ve Mao artığı romantik solcular, devrimciler, Türkiye’yi ortaçağ karanlığına sürüklemek isten gericiler, yobazlar, CIA ve MOSSAD güdümündeki ırkçı milliyetçiler arasında kirli işbirlikleri yatmaktadır.
Türk siyasetçi her ne olursa olsun suçlu olamaz. Sütten çıkmış ak kaşıktır. O daima halkın iyiliği çalışır, ama cahil halk nankör olduğu için değerini bilememiştir.
Çalar ama iş de yapar...
Benim memurum işini bilir diyerekten köşenin nasıl dönüleceğini gösterir...
Siyaset düşüncesini Cami ile Kışla arasında kurar ki, her iki siyasetin de alıcısı hayli fazlaydı vaktiyle. Lakin 21. YY’da dünyadaki gelişmeler Cami ile Kışla siyasetini evrensellik söylemine bırakınca romantik siyasetçilerimiz de tarihin tozlu sayfalarındaki yerini aldı.
1945 yılında Tan Baskınını yapan düşünceyle meydanlardaki öfkeyi kabartan siyaset dili arasında bir fark yoktur.
Hüseyin Cahit Yalçın’ı 79 yaşında tutuklayan zihniyetle Çetin Emeç’i, Uğur Mumcu’yu, Hrant Dink’i, Necip Hablemitoğlu’nu katleden zihniyet aynı yolun yolcusudur.
Halkı, “Anayasa referandumuna” ‘Evet’ oyu verilmediği takdirde 12 Eylül öncesine dönmekle korkutan Kenan Evren’le, 2023 seçimlerini darbe girişimi olarak niteleyen siyaetçiler de aynı kaptan su içmektedir.
Diyeceğim o ki;
Meydanları dolduran kalabalıklara karşı etkili nutuklar atan siyasetçilerin, birbirlerine nispet yaparcasına kimin ülkeyi daha çok sevdiğini kanıtlamaya çalışmaları şöyle dursun, ortaya dökülen kirli çamaşırlar, mide bulandıran iddialar, ardı arkası kesilmeyen hakaretler... 1 asra yaklaşan Türk siyasetinde değişmeyen tek şeyin siyasetin bizatihi kendisi olduğunu gösteriyor.