Başka zihniyetleri, inançları ifade eden kıyafetler, saç şekilleri, dış görünüş temel olarak İslâm'ın hoş görmediği kıyafetler ve şekillerdir. Allah Rasûlü'nün kendisinin gayr-i Müslimlere benzemekten sakındığını ve ümmetinden de benzenilmesini istemediğini gösteren birçok hadisi kaynaklarımızda yer alır.
Bunlara açık ve net birkaç örnek vermek gerekirse şu hadisleri zikretmek yerinde olacaktır zannediyoruz: "Kim kendisini bir kavme benzetirse o kişi onlardandır."
Hadisi Ebû Davûd, Abdullah İbn Ömer'den (r.a.) nakleder. [Sünen-i Ebû Davûd, Libâs (4/ 314 Hadis No: 4031). Hadis esasen uzunca bir hadisin parçasıdır; isnadı hasendir ve destekleyen başka rivayetler vardır.]
“Adım adım onları takip edeceksiniz”
Belki bundan daha açığı, gönül burucu olan haber üslubuyla söylediği ve bizleri ikaz ettiği şu hadis-i şerifleridir: "Gün gelecek sizden öncekilerin yolunu karış karış, adım adım takip edeceksiniz. Öyle ki keler deliğine girmeye kalkışsalar siz de tereddütsüz peşlerinden girmeye kalkışacaksınız."
Allah Rasûlü'nden bu sözleri duyan sahabeler diyorlar ki; "Yâ Rasûlallah! Onlar Yahudiler ve Hıristiyanlar mı?" diye sorduk; "Ya kim olacaklardı?" buyurdu. [Hadis müttefekun aleyh olan bir hadistir. Sahih-i Buharî, İ'tisâm ve Enbiyâ (20/ 234), Sahih-i Müslim, İlim (4/ 2054, Hadis No: 2669).]
Burada "keler" diye tercüme etmek zorunda kaldığımız hayvan dış görünüşü itibariyle kelere, yani kertenkeleye benzeyen ancak ondan kat kat büyük olan ve "dabb" diye anılan bir hayvandır. Yerden yüksekliği kedi kadar vardır ve belki yetişkinleri daha da fazladır. Boyu ise bir metre civarında olsa gerektir. Biz hayvanın kendisini gördük, ancak tarifinde ve isminin karşılığını bularak tercüme etmekte zorluk olduğu da gerçek.
Hayvan, meyilli kumluk veya toprak zeminlerin yamaçlarında kendisine yuva kazan ve bu yuvalarda yaşayan bir hayvan.
Gördüğümüzün irisi veya orta boylusu olup-olmadığını bilmiyoruz. Ülkemizde var olup olmadığını, varsa ayrı bir adının bulunup bulunmadığını da bilmiyoruz. Var olduğuna dair bir bilgi de duymadık. Ancak sıcak ülke hayvanı olduğunu biliyor, gördüğümüz kadarıyla tarif edebiliyoruz. Keler diye tercümede kolaylık hissediyoruz. Ancak kelerin ona göre çok küçük olduğunun bilinmesini de istiyoruz.
Hadiste yer alan "keler deliğine girmeye kalkışsalar, siz de tereddütsüz peşlerinden girmeye kalkışacaksınız" ifadesinde mübalâğa olduğunu biliyoruz. Ancak bu takibin ve taklidin, ne derece körü körüne bir takip ve taklid olduğunu vurguladığını da anlıyoruz. Ne yazık ki günümüzde örneklerini de fazlasıyla görüyoruz.
Yahudi ve Hıristiyanların peşine düşme, onları körü körüne takip etme, iradeyi ve İslâm şahsiyetini kaybedip onlara benzemeye çalışma anlayışının ne derece hatalı bir anlayış, bu zihniyetin ne derece yanlış bir zihniyet olduğu konusunda Allah Rasûlü'nün bizi ikazıdır. Doğruyu idrake, şuurlu davranışlara teşvik gayretidir...
İnceliğe dikkat!
Hak yolun yolcusu, İslâm şuurunun azimli taşıyıcıları olan kardeşlerimiz de çocuklarının kıyafetlerinde, saç tıraşlarında, söz ve davranışlarında bu inceliğe, bu edebe dikkat etmek, bu konuda titizlik göstermek, kör bir özenme ve taklid anlayışından uzak durmak mecburiyetindedirler.
Bu şuura bir örnek olarak Haccac İbn Hassan, kız kardeşi Muğayra'dan kendisiyle ilgili olarak duyduğu şu hadiseyi bizlere naklediyor. Muğayra anlatıyor:
"Enes İbn Mâlik'in yanına girdik. Sen o günlerde çocuktun. Sağlı sollu sarkan iki perçemin vardı. Senin başını okşadı ve sana bereket için dua etti. "Bu perçemleri kesin" dedi.
"Bunlar Yahudilerin bıraktıkları perçemdir." [Sünen-i Ebû Davûd, Teraccül (4/ 412)]
Buradaki "perçem" kelimesinin de "zülüf" olarak anlaşılmasının daha doğru olduğuna inanıyoruz. Çünkü perçem daha ziyade alın üzerinden sarkan saçların adıdır. Zülüf ise kulak yanlarında aşağı sarkan ve perçeme göre daha uzun olan saçlardır. Küçük Haccac'ın sarkan saçlarının da böyle olduğunu anlıyoruz. Yahudîlerin inançları gereği zülüf sarkıtışları da bu şekildedir. Enes'in (r.a.) ikazı da bu yüzden, yani sarkan saçlarının Yahudi zülüflerine benzeyişindendir.
Dünyada estirilen nice moda rüzgârlarının da onların tesiriyle estirildiği, bu rüzgârların içine çok şeyler katılarak dünyaya yayıldığı, yayılması için çok ustaca tanıtma ve özendirme çalışmalarının yapıldığı da bir gerçektir. Bu ve benzeri hadiseler, üzerinde daha dikkatli düşünülmesi ve araştırma yapılması gereken hadiselerdir...
İnanıyoruz ki bu araştırmalarla İslâm nurundan uzak olmaya çalışanların, hangi zihniyetlerin gayreti ile ne yönde akıntıyla kapılıp sürüklendikleri farklı bir boyutta gözler önüne serilecek, ortaya ibretlik hadiseler çıkacaktır.