Balkanlar deyince aklıma beş şey geliyor. Selam, tebessüm, gençler, üretimsizlik ve muhteşem doğa.

Bu coğrafyanın neresine, hangi şehrine, köyüne giderseniz gidin yabancılık çekmezsiniz.

Ucu gözükmeyen verimli araziler, doğa “yeşil”, insanı adeta büyülüyor. Aynı din, ayrı dil olsa da, kalplerde oluşan heyecan, kucaklaşmayı tetikliyor.

Başka dine mensup olanlarla da yakınlaşmak, kaynaşmakta zorluk çekmiyorsun.

Yaklaşık 5 gün Bulgaristan, Makedonya ve Kosova ve şehirlerini gezdim.

AK Parti önceki dönem Bursa Milletvekili Önder Matlı, bazı hayırsever zenginlerin Bulgaristan’daki bazı camilerin yenilenme ve bayrak- kimlik olarak görülen minare yapımını,

Ardından,

Bursalı iş insanı Ali Yedikardeş ve DOSAB’taki sanayicilerin özverili katkılarıyla Kosova Gilan’da yaptırılan Bursa Kız Kuran Kursu ve Kültür Merkezi’nin açılışına şahitlik yaptım.

Öncelikle şu hususun altını çizeyim, büyükşehir belediye başkanlık görevinden istifa ettirilen Recep Altepe, her türlü olumsuz havaya, dedikoduyu rehber edinenlere rağmen, Balkanlar’da yapılan hizmet adımlarına öncülük yapmaya, köprü olmaya bıkıp usanmadan devam ediyor. Kimsenin keyfi ve emriyle konuşmayan, konuşturulamayan diplomat Priştine Büyükelçisi Çağrı Sakar’ın açılışta sırasında Altepe’den övgüyle söz etmesi, isminin başında Bursa olan merkezin de böyle bir öncülüğün, didinişin eseri olduğunu gösteriyor.

Bir başka mevzu ise, Vatikan’ın, ABD’nin ve Avrupa’nın her türlü misyonerlik operasyonlarının laboratuvarı haline gelen dede topraklarımıza, müsaade edin de, Türkiye de, Bursa’da yaşayan cimri olmayan hayırseverler bismillah ile el uzatsın.

Diğer yandan, Türkiye Kosova Parlamentolar Arası Dostluk Grubu Başkanı AK Parti Bursa Milletvekili Zafer Işık’ın, görevlendirildiği bölgeye olan liyakatinin daha da artması gerektiğini, kardeşlerinin dilini de en kısa sürede öğrenerek, gençlerin Avrupa’yı tercih etmelerinin önüne geçecek olan üretimin artırılması için gecesini, gündüzüne karıştırması lazım.

Çünkü üzücü olan ve bütün çıplaklığı ile görünen en önemli hadise, Türkiye’de olduğu gibi gençlerin Avrupa tercihleri.

***

Gelelim Bulgaristan’a…

Bu ülke Komünizmin hâkimiyetindeyken, koskoca Rusya’yı topraklarında ekilen ürünlerle doyura biliyordu. Komünizm çökünce idare edilen, idarecilik kabiliyeti olmayan, devlet yönetmeyi beceremeyen Bulgarlar, sadece tarım ve hayvancılıkla bile parmakla gösterilecek ekonomik güce sahip Bulgaristan’ı küflenmiş coğrafya haline getirmeyi başarmışlar. Tabi, bu toprakların eski sahipleri Türkleri, son 50 yılda yaptıkları zulüm politikalarıyla kovunca, çalışacak usta, işçi kalmadığını da ilave edelim.

Aynı dramın farklı Balkan ülkeleri içinde geçerli olduğunu da hatırlatalım.

Maalesef gençlerin tamamına yakını doğdukları toprakları terk etmeye devam ediyor. Ülkede sanki veba salgını var. Sofya ve Filibe’deki canlılığın haricinde diğer kentler, ilçe ve köylerde terk edilmişliğin fotoğrafı hakim.

Üzücü olan bir başka hadise ise, Amerikalı, Alman, İngiliz, Fransız, İsveç, Belçikalı ve daha birçok Avrupalı ülke zenginleri, Bulgaristan’da on binleri bulan araziler satın alıyor olmaları. Bunlar, yakın gelecekte yaşanacağı öngörülen gıda krizi öncesinde, tedarik operasyonuna erken başladıklarının habercisi.

Kapımızın dibinde, tabiri caiz ise üretim deposu olan, daha 10 yıl öncesine kadar hayvancılıkta parmakla gösterilen, şimdi ise gerilemeye başlayan Bulgaristan’da acayip şeyler olurken, Türkiye’yi yönetenlerin burasıyla ilgili tasarrufunun olması gerekiyor. Hatta Bursalı yatırımcıların da gözünü açması, hareket alanımızın genişlemesi demek.

Tanışma fırsatı bulduğum Varnalı iş insanı Nazmi Macar, bin küçükbaşından, İvesi ve Assaf koyun üreticiliğinden elde ettiği sütten, çeşitli peynir türleri, yoğurt, yağ üreterek hem iç piyasaya, hem de dış ticaret yaparak Bulgaristan ekonomisine katkıda bulunduğunu söyledi.

Öyle ki Macar, fiyatlarda yaşanan artışa rağmen, talep patlamasından dolayı ürün yetiştirmekte zorlandıklarını belirtti.

Tabi, devasa tarlalarında ekilmedik bir metre kare yer bırakamayan Nazmi Macar, elde ettiği ürünün küçük bir kısmını, tarlalarındaki hasattan artan artıkları hayvanlarına yedirdiği için maliyetlerinin neredeyse sıfıra düştüğüne dikkat çekince aklıma, kulaklarını Türkiye’deki çiftçilerin çınlattığı, 30 kuruş süte destek verince çok önemli icraat yaptığını sanan Tarım ve Orman Bakanı Vahit Kirişçi geliverdi.

Gördüğüm şu, Türkiye toprakları gibi, Balkan toprakları da nadasa bırakılmış durumda. Bizim ülkemizdeki çiftçi, girdi maliyetlerinden şikayetçi. Bulgaristan, Kosova, Makedonya’da ise iş yapacak gençlerin Avrupa’ya gitmesi büyük bir felaketin habercisi.

Ya aklımızı başımıza tekrar getiririz, ya da öz yurtlarımızda parya gibi yaşamayı kabul ederiz!

Şu acıyı hatırlatarak bitireyim, Bulgaristan’ın Kubrat şehrinde bolca yetişen meyve ve sebzeyi muhafaza edecek soğuk hava deposu olmaması, öğretilmiş çaresizliğin açık bir göstergesi olsa gerek.

İzleminizi tavsiye ederim: