Osmanlı sonrası dünya, tam anlamıyla kan ve gözyaşına boğuldu. Savaşlar, işgaller, işkenceler, katliamlar, acılar birbirini, takip etti. Maneviyat yoksunluğunun ortaya çıkardığı sosyal çalkantılar da ilave edilirse, son yüzyılda dünya huzur ve barışa hasret kaldı.

1. ve 2. Dünya Savaşları'nın getirdiği yıkımdan sonra, Filistin, Doğu Türkistan, Suriye, Çeçenistan, Arakan, Afganistan, Keşmir, Bosna-Hersek, Kosova, Makedonya, Irak, Mısır, Lübnan v.s… gibi yerlerde yaşanan zulüm ve vahşet, bütün dünyanın gözleri önünde cereyan etti ve hâlen de ediyor.

Bu yaşananlar bir günde ortaya çıkmadı. Zalimler, devletlerin nabzını yoklaya yoklaya, halkların haksızlığa olan tepki ve dirençlerini ölçe ölçe bu noktaya geldiler.

Mevlânâ Hazretleri'nin bir sözü var:

'SALİHLERİN TEMBELLİĞİ, FASIKLARIN İKTİDARINI HAZIRLAR.'

Dünyadaki bir avuç zalim, bu insanlık suçunu tek başına işlemedi. Temiz, dürüst ve mazlum insanların da yaşadığı ülkelerdeki idarecilerin desteği ile bu vahşî icraatlarını gerçekleştirdiler. Gelinen noktada, toplumlar tutumlarını bir kez daha gözden geçirmeli, yöneticilerine karşı seslerini yükseltmelidirler. Sözün burasında, zalimlere ve onlara destek olanlara  nasıl bir akıbetin beklediğini hatırlatmak isteriz. Âlemlerin Rabbi buyuruyor:

'Zalimlere meyletmeyin. Sonra size ateş dokunur da cehennemde yanarsınız. Sizin Allah'tan başka dostlarınız yoktur. Sonra Allah'tan da yardım göremezsiniz.' (Hûd Sûresi, âyet; 113.)

Rabbimiz, zulmetmek bir tarafa, kalbimizin zulmedenlere meyletmesinden, onlara karşı içimizde küçük bir sevginin oluşmasından bile razı değildir.

Fıkıh kitapları;

'Zulme rıza göstermek de zulümdür.' ifadesine yer vermektedir.

Toplumları ayakta tutan, onları huzur ve barış içinde yaşatan 'adalet'tir.

Bu yüzden Hz. Ömer (r.a.):

'Adalet mülkün temelidir.' der.

İnsana verilen akıl, adalet ve zulmü ayırt etme yeteneğine de sahiptir. Tarih, küfür üzere olduğu halde hayatiyetini sürdüren toplumların varlığına şahit olmuştur ama zulüm ile devam eden bir toplumun uzun ömürlü oluşuna şahit olmamıştır.

Atalarımız:

'Zulüm ile âbâd olanın âkıbeti berbat olur.' demişlerdir.

Dünyada, zulüm her yeri kaplamıştır. Her gün binlerce mazlumun ah ve feryadı arşa yükselmektedir. Zulüm ve vahşet yaygın olduğu sürece, dünya rahat yüzü görmeyecek, huzur ve barışa hasret kalacaktır.

Yüce Rasûlullah (s.a.s.) Efendimiz şöyle buyurur:

'Mazlumun bedduasından sakının. Çünkü onun duasıyla Allah arasında, duanın kabulüne engel olacak bir perde yoktur.'(Riyaz'us-Sâlihin.)

Mazlumların ah ve feryadı, zulmedenleri rahat bırakmayacak, hiç beklemedikleri bir anda, azap onları yakalayacaktır. Allah Teâlâ şöyle haber verir:

'Zulmedenler, hangi akıbete döndürüleceklerini yakında bileceklerdir.' (Şuara Sûresi, âyet; 227.)

Bu gerçek, atasözlerimizde şöyle ifadesini bulur:

'Alma mazlumun âhını, çıkar aheste aheste!'

'Mazlumun âhı, indirir şâhı!'

'Eden bulur!'

Peygamber Efendimizin (s.a.s.) şu uyarısına kulak verelim:

'Bir kimse, kardeşinin haysiyetine veya malına, haksız yere tecavüz etmişse, altın ve gümüş bulunmayan Kıyamet gününden önce, onunla helâlleşsin. Aksi takdirde yaptığı zulüm ölçüsünde, onun iyilikleri alınıp zulmedene yükletilir.' (Riyaz'üs-Sâlihîn.)

Gerçekte zalimler, zayıf ve korkaktırlar. Onlar, kendileriyle iş birliği yapanlardan güç ve cesaret alıyorlar. Onlara verilen destek kesildiği gün, vahşet ve katliamlarını sürdüremeyecek, cinayet ve işgallere güç yetiremeyeceklerdir.

Öyleyse, temiz, dürüst ve mazlum insanlar, gizli veya açık, doğrudan veya dolaylı olarak zulmedenlerden ve zalimlere yardım edenlerden desteklerini çekmelidirler. Şunu unutmayalım ki:

'Açıktan ve gizliden zalimlere destek verenler Cehennem’e gireceklerdir.'

Zalimlerde merhamet yoktur. Merhameti olmayanları, insanların başına çoban (idareci) yapmayın. Zalim çoban sürüsüne kurt getirir.

Allah’ın indirdiği hükümlerle, Hakk’ın emri ve adaletiyle ile hükmetmeyen ve o zalimlere destek veren herkes zalimdir! (Bkz. Mâide Sûresi.)

Allah Teâlâ, zalimlerin şerrinden tüm mazlumları korusun ve kurtarsın!

Şu gerçeğe imanımız tamdır:

“Kâfirler ve (zalimler) istemese de Allah Teâlâ Nur’unu tamamlayacaktır.” (Saff Sûresi, âyet; 8.)

Yeter ki biz Müslümanlar “Tek Bir Ümmet Şuuru” içerisinde olalım ve üzerimize düşen Cihad ve Müslümanlık görevlerimizi tam olarak yerine getirmeye çalışalım!

Ne mutlu zulme ve zalimlere asla meyletmeyen; onlara maddî ve manevî destekçi olmayan şuurlu ve duyarlı Müslümanlara!