Kim bilir ne düşünürler Burgaz’ın sakinleri, sessiz zaman parçalarına sabahın ilk ışıkları düşecekken. Kimileri zamanı yalnızlığın hüzünlü ırmaklarıyla doldururken, kimileri ise özlemlerin, hasretlerin yürek burkan senfonisini seslendirir adalarda. Küçük kuş cıvıltılarını martıların çığlıkları bastırır örneğin. Sonra birden susarlar da ortalığı bir anda ölüm sessizliği kaplayıverir. Ve belki de bir şiire sığınırsınız o anlarda:
Yaşam bir ıstaka 
Gelir vurur ömrümün coşkusuna 
Hani tutulur dilin 
Konuşamazsın 

Tırmandıkça yücelir dağlar 
Sen mahlupsun sen ıssız 
Ve kalbinde kuşların gömütlüğü 
Tutunamazsın... 

Eloğlu sevdalardan dem tutar 
Aşk büyütür yıldızlardan 
Yasak senin düşlerin 
Dokunamazsın 

Birini sevmişsindir geçen yıllarda 
Açık bir yara gibidir hala 
Hala çok özlersin onu 
Ağlayamazsın 

Yolunda köprüler çürür 
Sesin, sessizlik sanki bir uğultuda 
Savurur hayat kül eyler seni 
Doğrulamazsın! 

Hal böyle olunca şaire ilham olan Burgaz Sait Faik’e ilham olmaz mı? Ne de çok sever Burgaz’ı.  Oysa Annesi Makbule Hanım ile aralarındaki özel ve güçlü bağ bağlar usta öykücüyü esasında Burgaz’a…

Burgaz Ada’nın Sait Faik’in hayatında bıraktığı iz kadar, Sait Faik’in de adada bıraktığı izler var. Biri, büyük bir aşk macerasıdır. Sait Faik, esmer, minicik, kıvırcık saçlı bir kadına âşık olur Burgaz Ada’da; Aleksandra. Kimse razı olmayınca evlenemezler. 

Sait Faik, Aleksandra’nın kendisini sevdiğine bir türlü inanamaz ve onu sürekli sınamaya çalışır. Son sınavda, bir arkadaşıyla anlaşarak Aleksandra’ ya bir oyun oynar. Arkadaşı, Aleksandra, bu adamın buluşma teklifini kabul etmezse, Sait Faik onun sevgisinden emin olacak. Aleksandra, bu teklifi kabul etmiş. Bunu duyan Sait Faik, o kadar sinirlenmiş ki Ada’da oldukları bir gün Aleksandra’nın üzerine yürümüş. Bu olayın üzerine sonsuza dek ayrılsalar ve bir daha hiç görüşmeseler bile Aleksandra, Sait Faik’in unutamadığı aşkı olarak kaldı.

***

Hastalığının ağırlaştığı günlerde Burgaz Ada’dan balıkçılar, Sait Faik’in kaldırıldığı kliniğe ziyarete gelir. Durumunun ağırlığı nedeniyle asapları hassaslaşan Sait Faik, yazarlık hayatı boyunca hikayelerini anlattığı Ada balıkçılarını görünce heyecanlanır. İçlerinde, asker kaçağı olduğu için, geldiği günden beri adadan hiç ayrılamamış olan Rum bir balıkçı da vardır. Sait Faik onu görünce, heyecandan fenalaşır. Bu tür duygu yüklü ziyaretlerin, Sait Faik’e iyi gelmediğini anlayan arkadaşları, kapıya uyarı yazısı asar: Sait Faik’i seven, giremez!

Sait Faik, öykülerinin çoğunu Burgaz’da ki evinde yazar… Bu nedenle eserlerinde hep kendisinden, yaşantısından, adadan, martılardan, vapurlardan,  gündelik hayatın akışından, simitçilerden, balıkçılardan, bir yerlere yetişme telaşı içerisinde olan insanlardan bahseder…

Usta öykücünün, öykülerinin hayat bulduğu Burgazada'da bu ev, Darüşşafaka tarafından 1964 yılında "Sait Faik Müzesi" hâline getirilir. 1955 yılında anne Makbule Abasıyanık tarafından başlatılan ve şu an Türk edebiyatının en prestijli ödüllerinden biri olan "Sait Faik Hikâye Armağanı" da hâlen Darüşşafaka'nın çalışmalarıyla sahiplerini bulur.