Bugün ümmetin başında dolaşan felâket bulutlarının sebeplerini Hz. Peygamberimiz Efendimiz (s.a.s.)’in Hadis-i Şeriflerinde bakarsanız bulursunuz. İşte onlardan biri. Sevgili Peygamber Efendimiz (s.a.s.) buyurdu ki:
“Ahir zamanda (dünyanın sonuna doğru) kâfirler, mü’minlerin üzerine yemek yiyenlerin tabaklarına çullandığı gibi saldıracaklar.”
Ümmet az mı olacak yâ Rasûlallah? Dediler.
Buyurdu ki:
“Hayır, çok olacak. Ancak o ümmetin başına daha önceki milletlerin hastalığı ârız olacak. O hastalıklar ikidir:
1- Ölümden korkacaklar
2- Dünya sevgisine aşırı dalacaklar” buyurdu.
Şimdi biraz düşünelim. Ölümden korkmak demek "dünyayı ben mi kurtaracağım", "bana dokunmayan yılan bin yıl yaşasın", “gelen ağam, giden paşam” felsefesiyle yaşamak demektir. İyiliği emretmekten, cihattan çekilmek demektir. Bunu yaparsam zarara uğrarım, şöyle olursam ölürüm duygusuna kapılmaktır. Bu ve benzeri hallere düşmek belâ sebebi olur.
Dünya hırsı da belâ sebebidir. Hırs Allah'a kulluğu helâk eder. Öncekiler ölümü, ahireti, Allah’a kulluğu unutmamak için sebepler oluştururlarmış. Bir misal vereyim:
Sahabe-i Kiram’dan Rebi bin Haysem (r.a.), evinde bir mezar kazmıştı. Her gün bir miktar zaman o mezarın içine girer yatardı. Böylece Allah'a kulluğunun icaplarını daha iyi yerine getirdi. Ve derdi ki:
“Bir saat ölümü unutursam, kalbim kararıp bir çeşit oluyor.”
Ömer bin Abdulaziz (r.aleyh):
“Ölümü çok hatırla. Çünkü sıkıntıda olursan, o sana teselli olur, nimet içinde olursan o nimetin tadı kaçar, seni dalalete götürmez” derdi.
Demek ki, ölüm korkulacak bir şey değil. Allah’ın emirlerini yerine getirenlerin erken ölecekleri diye de bir kayıt yok. Bazıları “iyiler çabuk ölür” diye mırıldanırlar. Bu bir safsatadan ibarettir. Tayin edilen ecelin, gelme zamanı ne ileri ne de geri olur. Kur’an’da buyurulan da budur.
“Her ümmetin bir eceli vardır. Ecelleri gelince ne bir an geri kalırlar ne de bir an ileri gidebilirler.”
(A'râf Sûresi, 34. Âyet Meâli)
Selâm ve duâ ile kıymetli okurlarım.