Büyük mütefekkir ve şairlerimizdendir. O, aynı zamanda büyük bir bilgin ve Allah (c.c.) dostudur.

 Bugün Afganistan sınırları içinde yer alan Belh şehrinde doğdu. Asıl adı Celâleddin’dir. Kendisine duyulan sevgi ve saygıdan dolayı, “Efendimiz” anlamına gelen Mevlânâ lakâbıyla şöhret oldu. Anadolu’ya göç edip, orada yaşadığından Rûmî adıyla anıldı.      

O zamanlar, Selçuklu Devleti en muhteşem çağını yaşıyordu. Sultan Alâaddin Keykubat, Konya’ya yerleşen Mevlânâ’nın âilesini büyük bir saygıyla karşıladı.       

Mevlânâ, babası Bahâeddin Veled’in ölümünden sonra büyük medreselerde ders vermeye başladı. Çok sayıda talebe yetiştirdi. Çevresi, bir ilim ve hikmet yuvası hâline geldi. Derslerine bazen sultanlar ve vezirler bile iştirak ediyordu. Bu durum, 1244 yılına kadar devam etti.

1244 senesinde Konya’ya Şems-i Tebrizî isimli bir bilge şahıs geldi. O’nunla tanışan Mevlânâ, ders vermeyi bıraktı. Gece gündüz Tebrizli Şems’le birlikte kalıyor, O’nunla sohbet ediyordu. Artık tamamen değişmiş, bambaşka bir insan olmuştu.

       Bir müddet sonra Şems-i Tebrizî âniden ortadan kaybolunca, Mevlânâ kendini tamamen tasavvuf ve şiire verdi. Ölümsüz eserlere imza attı.

       O, Allah (c.c.)’a, Rasûlullah (s.a.s)’a ve Yüce Dinimiz İslâmiyet’e ihlâs ve samimiyetle bağlı bir Müslüman’dı. Hayatı boyunca insanlığın kurtuluşu için çalıştı. Vefât ettiğinde, 66 yaşında idi. Cenâzesi, dillere destan bir merâsimle defnedildi. Her inançtan ve her yaştan büyük bir halk topluluğu cenâzesine katıldı ve O’nun için gözyaşı döktü. Mezarı, Konya’daki Yeşil Türbe’dedir.

      “Her ne kadar Farsça söylesem de aslım Türk’tür,” diyen Mevlânâ’nın başlıca eserleri: Mesnevî, Divân-ı Kebîr ve Mektubât’tır.

       Allah (c.c.) sevgisi ve örnek Müslümanlığı ile gönüllerde taht kuran büyük gönül eri Mevlânâ Hazretleri, öldüğü günü düğün kabul ederek, “Şeb-i Ârus” olarak nitelendirmiştir.

      

Mevlânâ’dan Unutulmaz Sözler

                                                        

“Ey Allah’ım! Ben sana kul oldum, kul oldum, kul oldum. Ben sana kulluk vazifemi gereği gibi yapamadığım için utandım, başımı öne eğdim.”

“Ben sağ olduğum müddetçe, yüce Kur’an’ın hizmetçisiyim. Ben, Muhammed Mustafa (s.a.s.)’nın yolunun tozuyum. Kim beni böyle bilmezse, ben ona karşıyım ve ondan şikâyetçiyim.”

“Kılınan namaz, tutulan oruç ve edilen cihad; Müslüman’ın dinine ve imanına şâhittir.”

“Ey Allah’ım! Bizi kurtuluşa erdir... Bilgimiz ve servetimiz övünülecek şeyler değildir.”

 “Ey imanı sözden ibâret olan kimse!.. Bil ki iman, en büyük bir nimet ve büyük bir lütuftur. Onun değerini iyi bil.”

“Ey delikanlı! Hak yolda ilerlemek ümidiyle, mihrab önündeki mum gibi durarak, daimâ namaz kıl. Her kim, namaz kılarak Hakk kapısının halkasını vurursa, onun için bir lütuf ve saadet baş gösterir.”

“Ey insan! Dilini tut, avucunu aç.. Pintiliği bırak, cömertliğe bak.”

  “Ey yolcu! Aklını başına al; vakit geçti, ömür güneşi batmağa yaklaştı.. Gafletten uyan. Nasıl olsa tevbe ederim, deme.. Ne kadar yarınlar geçip gitti... Dikkat et ki, ekin zamanı tamâmen geçip gitmesin. Kulluk ve (İslâm’a) hizmete koyul.”

“İşte ölüm gecesi yaklaştı.. Oyunu bırak, şimdiye kadar oynadığın yeter. Allah’a ne zaman kulluk edeceksin?..”

“Her kimin huyu iyi ve güzel ise; o kimse, kurtuluşa ermiştir.. Bilmiş ol ki, kötü ahlâklı güzel yüz, bir para etmez.”

“Her türlü kavga ve gürültünün sebebi hayâsızlıktır. Edepsiz bir kimsenin kötülüğü; yalnız kendisi-ni değil, bütün insanları ateşe verir.”

“Allah sevgisiyle; acılar tatlılaşır, bakırlar altınlaşır, tortular arınır, dertler devâ bulur.”

“Cömertlik ve yardım etmede, akarsu gibi ol.

  Şefkat ve merhamette, güneş gibi ol.

  Hata ve kusurları örtmede, gece gibi ol.

  Hiddet ve asabiyette, ölü gibi ol.

  Tevâzu ve alçak gönüllülükte, toprak gibi ol.

  Sevgi ve hoşgörüde, deniz gibi ol.

  Ya olduğun gibi görün, ya göründüğün gibi ol!

ALLAH TEÂLÂ rahmet eylesin, yattığı yer nurla dolsun, makamı cennet olsun (âmin)!