Toplum olarak şikâyetlerimiz bir noktada mütalaa edilebilir. Bu şikâyetlerimizi şu ifadeyle dillendirebiliriz:
Evlerdeki dirlik düzensizlik, kazançlardaki bereketsizlik, çocuklardaki ve çevredeki mürüvvetsizlik, bulunduğumuz ortamlardaki güven ve itimatsızlık Müslüman olmamızın icaplarını yaşamadığımızdan kaynaklanmaktadır. Müslüman’ız diyenlerin İslâmi yaşantıyı dikkate almamaları, üzerlerine düşen görevi yerine getirmemeleri böylesine vahim sonuçları ortaya koymaktadır.
Oysa Müslüman başlı başına bir güven kaynağı olmalıdır. Mahvolan, Müslüman ile dirilmelidir. Hidayete ermek budur işte. Sâdık ve salih Müslüman olmak.
Ticaretinde, siyasetinde, sanatında kısacası meşguliyetinde etrafına güven vermeyen kimse zalimdir, haindir, şeytani özellik içindedir.
Cenab-ı Hakk Teâlâ Hazretleri Kur'ân-ı Kerim'de Kendisini tanıttığı bir âyette:
"... Allah, işini en güzel yapanları sever..." (Bakara, 195.) buyurmaktadır. Edindiği mesleğin icaplarını ve Müslüman olmanın gereklerini en iyi yerine getirenleri Allah (c.c.) "Ben severim" diye haber veriyor. Allah'ın sevdiği kul olabilmek, mesele budur. Bu da ömrünü Allah'ı görüyormuşçasına yaşamakla mümkündür.
Allah'ın bizden memnun olması meşguliyet alanlarımızda sağlam, güvenilir, etrafımıza itimat telkin eder bir yaşantıya sahip olmamızla mümkündür. Peygamberimiz bunu çok açık ifadelerle beyan buyurur. (Beyhakî, Şu'abül-İman, 4/334)
Dinimiz bize, baştan savma hiçbir tutum ve davranışı reva görmez. Gayesiz Müslüman olmayı tasvip etmez, işin rastgele olanını makbul görmez. İşimizi sağlam yapmayı, davranışlarımızda dürüst olmayı, sosyal münasebetlerimizde doğruluğu, sanatımızı kaliteli yapmayı emrediyor.
Kur'ân-ı Kerim'de Rabb'imiz çok açık ifadeyle bildirir ki:
"İman edip güzel amel işleyenlerin ve işlerinde dürüst olanların ecir ve mükâfatlarını Allah kat kat verir..." (Kehf S.A: 30)
Kazanan Müslüman olmanın yolu budur!