Sahabeden sonraki Tabiin devrinde Bağdat, Basra, Kûfe çevresinde aile hayatına İslâm kültü-rüyle bakış anlayışı hâkim olmuştu.
Bugün sizlere işte bu İslam kültürüyle bakıştan iki değerli örnek sunmak istiyorum. Umarım siz de benim gibi bu örnekleri ibretle okuyacak, takdirle tefekkür edeceksiniz.
İmran bin Hattan, Basra'da, geçinilmesi zor asabi mizaçlı bir adam olarak biliniyordu. Onun hem sûret hem de sîret güzelliğine sahip hanımı ise bu asabi mizaçlı adamla aile hayatını hiç şikâyetçi olmadan mutlu şekilde sürdürüyordu. Bir gün asabi mizaçlı beyi, hanımının bu şikâyetsiz sabırlı halini takdir ve tebrikle karşılayarak dedi ki:
– Hanım, sen ne kadar sabırlı bir hanımefendisin. Benim gibi işi gücü başından aşmış asabi mizaçlı biriyle şikâyetçi olmadan hayatını sürdürüyorsun. Senin gibi sabırlı bir hanım nasip ettiği için Allah'a ne kadar şükretsem azdır, diye düşünüyorum!
Hanımı, beyinin bu takdir duygusunu, Allah'a şükretme ifadesiyle duyunca:
– Bey dedi, sen hiç üzülme. Rabb'imiz ikimizi de farklı mizaçta yaratmıştır. Karı kocanın farklı yaratılışta oluşları, ikisinin de cennete gitmelerine sebeptir. İkimizi de cennete götürecek bu hayattan ben neden şikâyetçi olayım?
Değerlendirmeyi sevinerek dinleyen beyi:
– Hanım dedi, nasıl olacak da senin gibi sabırlı bir hanımefendi, benim gibi asabi mizaçta biriyle yaşadığı hayattan dolayı cennete gidecek? Bu nasıl olur?
Şöyle açıkladı aile hayatına İslam kültürüyle bakan hanımı:
— Benim gibi iyi huylu bir hanımı nasip ettiği için sen Allah'a şükrediyorsun; ben de senin gibi asabi mizaçta birini bana münasip gördüğü için Allah'ın takdirine itiraz etmeyip sabrediyorum. Böylece şükredenle sabredenlerin gideceği yeri kazanmış oluyoruz ikimiz de bu hayatta. Sonuç böyle olunca, ben neden şikâyetçi olayım seninle yaşadığım aile hayatından? Sen şükrünün, ben de sabrımın mükâfatını göreceğiz bu hayatın sonunda!
Aile içinde hanımla bey arasında yaşanan bu sabır ve şükür anlayışı, aslında inanmış insanlara mahsus özel bir anlayıştır. Hz. Peygamber Efendimiz (s.a.s.) bu özel anlayışı şöyle haber vermiş-tir:
– Hayranlıkla bakılır mü'minin haline! Çünkü mü'min hayatında iyi bir durumla karşılaşırsa şükreder kazanır. Kötü bir durumla karşılaşırsa bu defa da sabreder yine kazanır!."
Örneğimizdeki şükreden bey ile sabreden hanımın kazandığı gibi.
Basra'nın tasavvuf büyüğü Asmaî de, hayata İslâm kültürüyle bakan başka bir hanım örneğini şöyle anlatır. Komşusu, konuştuğu komşu hanıma: "Şansın yokmuş kötü bir beye düşmüşsün!" der. Bu yersiz sözü İslam kültürüyle cevaplayan hanım ise şöyle karşılık verir:
Nereden biliyorsun beyimin kötülüğünü? Benim beyimin Allah'a hoş gelen bir hali olmasaydı beni ona nasip eder miydi? Şimdi bana düşen, Allah'ın takdirine razı olmaktır. Kul Allah'ın takdirine razı olursa Allah da kulun bu takdirine razı olur. Ona yuvasında mutluluklar nasip eder. Ben yuvamda bu inançla mutlu ve huzurluyum. Neden Rabb’imin takdirini (hâşâ) yanlış buluyor gibi, beni kötü biriyle evlendirdi, diyerek hem Rabb'ime isyan etmiş olayım hem de yuvamdaki huzurumu bozayım? Kadere iman eden kederden emin olur. Ben bunları düşünmeyecek kadar cahil bir kadın değilim!
Maneviyat büyükleri işte böyle hanımlar için söylüyorlar şu meşhur sözü:
– Dünya bir yana, aile hayatına İslâm kültürüyle bakan böyle hanımlar bir yana!.