Söz konusu ıstırabı, kahrı, yoksulluğu ortadan kaldırmaksa, hiçbir şey teferruat değildir.

İster elinize mendil alın, isterse kağıt peçete! Şimdi anlatacaklarım sadece, yüreğinin sızladığını, vicdanının sesini duyanlara, ölü taklidi yapmayanlara olacak.

Kiremitçi Sinan Bey Cami’nin etrafındaki çınar ağaçlarının birisinin önünde oturan 60 yaşında bir kadın, kocası 7 yıl önce kanserden ölmüş, oğlu sorunlu.

Adı Berrin Çardak.

Pankreas kanserinden vefat eden kocasından aldığı maaşla geçinmeye çalışıyor, geçinemiyor!

Neden mi?

Kocası rahatsızlığı süresi içinde devlet hastanelerinden özel hastanelere sevk edilmiş, haliyle bu özel sağlık kuruluşlarında vicdan diye bir şey olmadığı için Berrin Hanıma, beyi vefat ettikten uzun süre sonra tedavi masraflarını ödemesi gerektiğiyle ilgili borç çıkarmışlar.

Osmangazi ilçesine bağlı Kırcaali mahallesinde kirada oturan Orhaneli kökenli Berrin Çardak,  takip sonucu kendisine ulaştırılan hastane borçlarını ödemek için bankadan kredi çekmiş.

Kiracısı olduğu eve 650 lira ödeyen, maaşından yapılan kesintiyle birlikte eline 650 TL geçiyormuş.

Bozdur bozdur harca, Kamil!

Elektrik ve su borçları birikmiş.

Dün gece kendisiyle konuştuğum bir dost, kem küm etmeden, ölü taklidi yapmadan, ‘ağabeyim faturaları hemen gönder ben ödeyeceğim’ dedi.

Beni ağlattı!

Tabi, Berrin Hanıma, her yoksula olduğu gibi, yaz ayında kömür, Ramazan’da erzak veriliyormuş.

Vermek iyidir zaten!

Eline geçen parayla geçinemeyen gözü yaşlı kadın, tenceresinde pişirdiği 3-5 tane mısırı, kavanozların içine koyduğu kesme şeker ile kuru çayı, küçücük demlikte yaptığı, pazar arabasına siper yaptığı piknik tüpünün üzerinde demlediği, küçücük çaydanlıktaki çayı satmak için her gece Kiremitçi Camii öne geliyor.

Geliyor gelmesine de.

Kimse bu kadıncağıza, caminin görevlisi imam ve müezzin efendi olmak üzere sen ne yapıyorsun, neden gece vakti burada çay satmak zorunda kalıyorsun demeyi akıl etmediğinden dolayı, acısını da, kederini de, gözyaşları da gecenin karanlığına karışıp gidiyor.

Aman Yarabbi. Her seferinde Bursa’nın çınarlarına tutunmuş, çaresizlik duvarına toslayan, bomboş gözlerle etrafı seyredenlerin ahından sana sığınıyorum.

Şimdi bu şehrin valisi, şehri emini Yakup Canbolat’a sesleniyorum.

Lütfen bu hanımefendiye el uzatın, gönlünü alın ki devletimize olan bakış açısında değişiklik meydana gelsin.

Bizim ve sizin yani valilik makamında olan bir faninin görevi, acılara son vermek olduğu şuurundayım.

***

Öte yandan, bu şehirdeki yardım kuruluşları. Mesela sürekli haber yaptırıp, Kızılay Bursa’nın marifetlerini paylaşan Davut Gürkan, Berrin Çardak’ı aracıları ortadan kaldırarak ziyaret ediniz.

Diğer yandan, ayın sonunu düşünmeyen, çocuklarına kırmızı etin en kalitelisini yediren Bursa’daki zenginler,  Yaratıcımız zekat müessesini sizler için icat ettiğini biliyorsunuz değil mi?

Pandemi sürecinde bana ulaşan yüzlerce yüreği güzel insan, bir anda fakirleşenlerin elektrik, su ve doğalgaz faturalarını ödeyerek, Allah’ın katından zengin kullar olmuşlardı.

Sizleri o pak alınlarınızdan öpüyorum.

Bu dünyada gurur duyacağımız ne var diyeceksiniz, fakirleşenlerin feryadını duymaktır diyorum.

Yoksa acıyı, feryadı, duymamak, elini cebine atmamak için mezarlıktakiler gibi davranmak en büyük utanç olsa gerek.

O zaman bir acı varsa sesini duymak lazım, Kazım!