Çalışan Gazeteciler Günü, gazetecilik mesleğini icra edenleri onurlandırmak için 1961’den beri 10 Ocak günü düzenlenen Türkiye’ye özgü bir kutlama günüdür.
Benim gazetecilik serüvenim çocukluk yıllarım diye tabir ettiğim Ortaokul dönemlerinde rahmetli anneciğimin doğum günü hediyesi olarak aldığı Rus işi Zenith TTL fotoğraf makinası ile çektiğim fotoğrafları, o dönemde haftalık olarak yayınlanan bir çocuk dergisinin eki olarak çıkan “Arkadaş Gazetesi”ne gönderdiğim haberlerin yayınlanmasıyla başladı.
Gençlik yıllarında damarlarımda dolaşan Gazetecilik mesleğine “sevgilim” diye sımsıkı sarılarak o dönemde beyaz eşya ticareti yapan "Teknoloji gelişti. Artık gazeteciler eskisi kadar yıpranmıyor" diyerek, (her ne kadar sonradan haklarının bir bölümü geri verilse de) gazetecilerin yıpranma hakkını elinden alan yasanın değiştirilmesine öncülük eden dönemin Çalışma Bakanı Faruk Çelik’in sahibi olduğu Bursa Marmara Gazetesi’nde başladım.
***
Sonrasında Yörem TV-Akşam Gazetesi ve Doğan Haber Ajansı derken 25 yıl bitti. Dile kolay çeyrek asır göz açıp kapanınca bitti. Gazeteciliğin baklava tadında olduğu dönemler bitti artık. Arkadaşlık dostluk, habercilik tozlu raflar arasında kayboldu gitti yani gazetecilik yok oldu.
Gazetecilik sosyal, kültürel ve siyasal düzenin doğru işleyip işlemediğini araştıran, takip eden, bu konularda yaptıkları haberlerle kamuyu bilgilendiren insanların mesleğiydi o zamanlar.
Ancak günümüzde basın özgürlüğü siyasi baskılar nedeniyle en zor günlerini yaşayan Türkiye'de Gazetecilik, araştırmayı, soruşturmayı, gerçeği ortaya çıkarmak yerine kimilerine göre “yandaş” bana göre ise “candaş” ların türediği bir sektör haline geldi.
Ama biliyoruz ki artık “gazetecilik ilkeleri” mazide kaldı…
Şimdi moda olan “candaş gazeteciliği”…
Yani ilkesizlik, ahlâksızlık, çıkarcılık, yandaşlık, candaşlık aldı başını gidiyor. Dur demek ise kimsenin haddine değil çünkü ağababalarının akıttığı kaynaklar kurur, reklam gelirleri düşer… Kendi maksatları ve çıkarları doğrultusunda gazetecilik neredeyse belediyelerin bir koluna büründü. Herkes kaynaktan bir bardak su içmek için onurunu ve gururunu satarak evrim geçiriyor.
Belediyeler halkın haber alma özgürlüğü için çalışanların patronu oldu artık. Basın bürolarına biat etmek zorundasın, ne verirlerse onunla yetinmek zorundasın aksi takdirde işsizsin. İşsiz kalmak istemeyen birçok arkadaşım onur ve gururunu askıya alarak içinden gelmese de sırf ailesini geçindirmek için açtıkları internet sitelerinde borazanlık yapmaya başladı.
Yıllarını gazetecilik mesleğine vermiş onur ve gururlarını yere sermek istemeyen bazı arkadaşlarım ise rızkını kazanmak için ya küçük bir dükkan açmış yada garsonluk, şoförlük, pazarcılık gibi işler yaparak geçimini temin ediyor.
Gazeteciler Cemiyetleri mi ne yapıyor ? Umurlarında değil kendilerini eleştirenleri üyelikten atıyor, eleştirmeyip köşede bekleyenleri ise seçim zamanlarında hatırlayıp biz yanınızdayız diyorlar.
Kimse bana, gazetecilik yapıyorum, mazlumların sesi, soluğu oluyorum diye artistlik yapmasın.
10 Ocak Çalışan Gazeteciler Gününde ise cep telefonlarına mesaj atıp 10 Ocak'ı bayram değil "dayanışma günü" olarak kutladıklarını belirterek o kadar işsiz gazeteci açlık ve sefalet içinde yaşarken bir “dayanışmasızlık” örneği sergiliyorlar.
Ülke genelinde onlarca gazete, televizyon, dergi kapılarına kilit vurup yüzlerce binlerce insan işsiz kaldığı halde, sus pus olup koltuklarının sıcaklığını korumaya devam edenler, sahi siz neyi kutluyorsunuz ?
Tüm baskılara, yıldırmalara, rağmen rızıkları için sabreden Basın yayın organları içerisinde çalışan muhabirinden, sayfa editörüne, yazarlarından, matbaasında çalışan tüm arkadaşlarımın hayatlarında sağlık ve başarılar dilerim.