Türkiye Pazartesi sabaha karşı depremle uyandı. Merkez üssü Kahramanmaraş, Pazarcık olan depremde Adana, Hatay, Diyarbakır, Gaziantep, Şanlıurfa, Osmaniye, Malatya ve Kilis’te on binlerce vatandaşımız hayatını kaybederken yüzbinlerce kişi yaralandı.

"Asrın felaketi" olarak nitelenen deprem yüreğimizi yakarken, ülkemizde “asrın yolsuzluklarının yaşandığı, tarım arazilerinin üzerine yapılan dikey binalar” insanlarımıza mezar oldu. Bu koyu karanlıkta halkımız depremzedelerin yardımına koştu, enkazı tırnaklarıyla kazıdı, parçalanmış betonların içinden yüreklerimize su serptiler.

Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın son açıkladığı rakamlara göre 19 bin 875 kişi hayatını kaybetti. Kısa aralıklarla güncellenen can kaybı 20 bini, yaralananlar ise 80 bin 522’yi aştı.

Tabi ki bunlar resmi rakamlar ama bölgelerde arama kurtarma görevi yapan dostlarımızdan edindiğimiz bilgiler ise korkutucu boyutlarda...

Türkiye'miz güçlü bir ülke, mutlaka yaralarını saracaktır ancak acımız, 1999 depreminden bugüne olduğu gibi içimizi yakacak…

Hatırlatmak istiyorum,

Kaçağa göz yuman iktidar, şehirlerimizi adeta yaşanmaz hale getirdi, ülkenin doğu kentleri üretimden uzaklaştırılarak sistematik şekilde boşaltıldı. Bursa’ya bakın adeta betonlaştırıldı, iş insanı diye pazarlanan müteahhitlere peşkeş çekildi. Ovaya başınızı çevirdiğinizde yemyeşil alanların ne hale getirildiğini görmüş oluyorsunuz. Hatta Yalova yolu üzerinde Büyükşehir Belediyesi’nin kentsel dönüşüm adı altında dikey mimari sevimsizliğini gözümüzün içine baka baka nasıl diktiğine, sağlık turizmine hizmet edeceği yıllarca AK Parti’liler tarafından dillendirilen Tabakhaneler Bölgesi’nin zemini yumuşak olmasına karşın TOKİ’ye peşkeş çekilmesine bir bakın!

Hz. Peygamber, zarar verenlere ve o kişilere göz yumanlarla ilgili şu uyarıyı yapıyor, "Kim zarar verirse Allah da ona zarar verir. Kim (insanlara) güçlük çıkarırsa, Allah da ona güçlük çıkarır."

Gerçi 24 yıl önce Gölcük merkezli depremden ne kadar ders çıkardığımıza bakınca, yaşadığımız bu ağır felaketten nasıl ders çıkarabiliriz ki?

***

Lafı dolandırmadan vatandaşlarımızın kenetlendiği bir dönemde planlamalara göre önümüzdeki Mayıs ayında seçim var. Seçimlerde kullanılmak üzere mecliste gurubu bulunan partilere hazineden milyarlarca lira para aktarılacak.

Herkes kime oy vereceğini zaten biliyor. 1965 yılına dek siyasi partiler teşkilatlanmalarını ve parti faaliyetlerini sürdürebilmek için aidat, bağış ve gayrimenkul gelirlerinden faydalanıyorlardı. Fakat bu gelirlerin parti finansmanı noktasında yetersiz kalması nedeniyle gerekli kriterleri karşılayabilen partilere hazine desteği de verilmeye başlandı. Siyasi Partiler Kanunu’na göre, seçim barajını geçen siyasi partiler, her yıl genel bütçe gelirlerinin toplamının 5000’de 2’si kadar hazine yardımı olarak alıyor.

Dün olduğu gibi bugün de 58 yıl önce çıkarılan partilere yapılan bu gereksiz yardımlara karşıyım. “Banane kardeşim, benim paramla mı bana reklamını yapacaksın? Madem iktidar olmak istiyorsun hakkıyla kazan, milletin parasıyla millete hava atma!”

Ülkemiz bir yandan ekonomik krizle kıvranırken bir yandan da depremlerle içimiz yanıyor. Siyasi partiler ise halkın parasıyla bağıra bağıra kendi reklamlarını yapacak, dev posterlerini basıp sokaklara asacak, seçimden bir gün sonra ise hepsi çöp olacak! Haramdır beyler haram kendinize gelin, bu paralar zehir zıkkım olur size haberiniz olsun...

2023 seçimleri için hangi parti hazineden kaç lira alacak, buyurun okuyun gönlünüz el verecek mi bu paraların havaya uçmasına...

AKP 1 milyar 961 milyon 300 bin lira

CHP 1 milyar 43 milyon 900 bin lira

HDP 539 milyon 500 bin lira (geçici bloke konuldu)

MHP 511 milyon 500 bin lira

İYİ Parti 459 milyon 200 bin lira hazine yardımı alacak…

Kanuna göre geçtiğimiz Ocak ayında AK Parti’ye 653.8 milyon, CHP’ye 348 milyon, HDP’ye 179.8 milyon, MHP’ye 170.5 milyon, İYİ Parti’ye ise 153.1 milyon lira hazine yardımının ilk taksiti hesaplarına yatacaktı.

Paralar yattı mı bilmiyorum ama eğer yattıysa hemen geriye istenip verilecek olan tutarlarla birlikte 10 ilimizde bulunan kardeşlerimiz için yeni yaşam alanları yapılabilir öyle değil mi sevgili okur...