Allah'ın, emir ve yasaklarını peygamberler aracılığıyla insanlara ulaştırmasının en önemli hikmetlerinden biri de peygamberlerin, insan olmaları hasebiyle, diğer insanların da izleyebileceği yolu göstermeleri ve o yolun işaretlerini pratik anlamda örneklerle göstermeleridir. Medine İslam Toplumu'nun mükemmelliğini göz önünde bulundurarak, 'hayırlı' bir toplum inşa etmek için insanüstü güçlere sahip olmak gerekmediğini anlamış oluyoruz.
Önce kul, sonra resul olan Hz. Peygamber (s.a.s.)'in de modern bir toplumda yaşadığını, modern dünyanın bütün araçlarıyla onun da hanesine ve yaşantısına müdahale ettiğini fark ettiğimizde, bu yüzyılda içine düştüğümüz kıskaçtan kurtulmanın hem mümkün hem de kolay olduğunu da fark etmiş olacağız demektir. Hz. Peygamber (s.a.s.)'in ve arkadaşlarının kuşatıldığı dünyanın daha büyük sıkıntılarla dolu olduğunu kabul etmek zorundayız.
Yapılacak tek iş, daha büyük sıkıntıları ortadan kaldırabilen Hz. Peygamber (s.a.s.)'in mükemmel örnekliğini taklit etmek olacaktır. Hayatın her alanına ilişkin, onun yaşantısından ve duruşundan rol almak, "hayırlı bir ümmet'in yaşadığı bu yüzyılda, 'hayırlı bir toplum'un kurulmasını kolaylaştıracaktır.
ÇOCUK EĞİTİMİ, NİKÂHLA BAŞLAR!
İslâmî anlayışta, çocuk eğitiminin doğumun çok öncesinde, yani evlilik akdiyle başladığı kabul edilmektedir. Hz. Peygamber (s.a.s.)'in eş seçimine yönelik "...Siz dindar olanını seçin" [Buharî, Tirmizî] buyurduğu hadis ve evlenecek adaylarda aranması istenilen denklik, tamamıyla gelecek nesiller için -doğacak çocuklar için- huzurlu bir eğitim ortamının oluşturulmasına yöneliktir.
Peygamber Efendimiz (s.a.s.)'in, Buharî'de, Müslim'de ve Tirmizî’de geçen fıtrat hadisleri de aynı düzlemde, çocuk eğitiminin evlilik öncesinde planlanması gerektiğini açık ve net bir biçimde ortaya koymaktadır. [Daha geniş bilgi için şu hadislere bakınız: Buharî, Kader, Cenâiz, 80, 93; Müslim, Kader, 22, 23, 24, 25; Tirmizî, Kader]
Hamilelik döneminden itibaren, çocuğun geleceğini etkileyeceği düşüncesiyle, eşlerin helal-haram çizgisine daha fazla ehemmiyet göstermeleri de gerekmektedir.
HZ. PEYGAMBER (S.A.S.), DİNLEYİCİLERİN DURUMUNU DİKKATE ALIRDI!
Buharî'de geçen bir rivayette: Perşembe günleri vaaz eden ve kendisinden her gün nasihatte bulunması istenilen İbn Mes'ûd:
"Rasûlullah (s.a.s.) bize bıkkınlık vermesinden kaygılanarak, vaaz için özel günler seçerdi." diyerek muhatabın psikolojik durumunu dikkate almış ve bu teklifi geri çevirmiştir. İbn Mes'ud'dan öğrendiğimize göre, Allah Rasûlü (s.a.s.), muhataplarının ruhsal durumlarına dikkat ediyordu. Çocuk için, bıkkınlık ve nefrete dönüşen eğitim sürecini sadece anne - babaların suçu olarak adlandırmak gerekiyor. Nitekim sevgili Peygamber Efendimiz (s.a.s.) aynı zamanda:
"Kolaylaştırınız, zorlaştırmayınız. Müjdeleyiniz, nefret ettirmeyiniz" buyurmaktadır. [Buharî] Birçok sahabi, iman esaslarını çocuklarına onların anlayabileceği dilde ve basitlikte öğretmiştir.
KONUŞMAYA BAŞLAYINCA KELİME-İ TEVHİD'İ ÖĞRETİNİZ!
Çocuk, İslami inançla ilgili ilk bilgileri, ailede anne ve babası tarafından edinmelidir. Dini eğitim, çocuğun konuşmaya başladığı andan itibaren kademeli olarak verilmeye başlanmalıdır. "Rasûlullah (s.a.s.), Hâşim oğullarının çocukları düzgün konuşmaya başlayınca onlara İsrâ Sûresi’nin son âyetini yedi kez tekrarlatarak ezberletirdi." Efendimiz (s.a.s.)'in:
"Çocuklarınız düzgün konuşmaya başlayınca onlara (Lâ ilâhe illallah) Kelime-i Tevhid’i öğretin" [Beyhakî] hadisi, konuşmaya başlamasıyla birlikte çocuklara dini eğitimin verilmesi gerektiğini ortaya koymaktadır.
EBEVEYNLER, ÇOCUK PSİKOLOJİSİNİ İYİ ÖĞRENMELİLER
Sadece çocuk eğitimi de değil, herhangi bir eğitimde hedefe ulaşmak için, eğitim alanın gerek ruh gerekse beden gelişimi, eğitimi verenler tarafından iyi tahlil edilmelidir. Aynı şekilde çocuk eğitiminde öncelikli iş, çocukların psikolojisini öğrenmekten geçiyor.
Çocuğun psikolojisine, zekâ gelişimine, ruhi durumuna dikkat eden bir eğitim anlayışı şüphesiz daha başarılı olacaktır. Anne babalar, hem konuşmalarında hem de uygulamalarında "İnsanlara derecelerine göre davranın" [Ebû Davud] hadisinin ifade ettiği ölçüyü gözetmek durumundadır. Hangi eğitimin, ne zaman, nasıl ve ne şekilde verileceğini iyi belirlemek, çocukları bıkkınlık ve ilgisizlikten koruyacaktır.
ÇOCUKLARA KARŞI MÜŞFİK OLUNMALIDIR
Kur'an-ı Kerim'de, baba-oğul ilişkilerinin anlatıldığı birçok ayette, hitap şekillerinin "yavrucuğum, oğulcuğum" şeklinde olduğu görülmektedir. [Hud, 42; Yusuf, 5; Lokman, 13, 16, 17]
Yaşayan bir Kur'an olan Efendimiz (s.a.s.)'in çocuklarına ve torunlarına hitap şekli de Kur'an'da belirtilen hitap şekillerinden farklı değildir. Sevgi ve rahmet peygamberi olan Hz. Muhammed (s.a.s.)'in "Küçüklerimize sevgi / şefkat göstermeyen bizden değildir" [Ebû Davud] buyurmaktadır.
Çocuklarına ve torunlarına düşkün olan Efendimiz (s.a.s.), Buharî, Müslim, Tirmizî ve İbn Mace'de nakledildiğine göre, torunlarını kucaklayıp bağrına basmış, öpüp koklamış ve böyle yapmamayı da duygusuzluk ve kabalık olarak ifadelendirmiştir. Allah'ın Resulü (sav), çocukları gördüğünde, onları sever, selam verir, nasıl olduklarını sorar, gönüllerini alır ve onlarla şakalaşırdı. Bazen kendi torunlarını bazen de başka çocukları, omzuna alarak toplumun karşısına çıkması [Taberanî] ve onlara bir yetişkin gibi davranarak hastalıklarında ziyaret etmesi [Ebû Davud], Hz. Peygamber (s.a.s.)’in çocuklara karşı sevgisini ve ilgisini anlatmaya yetecektir.
ANNE-BABA ÇOCUKLARA ÖRNEK OLMALIDIR
Hangi kademede ve hangi alanda olursa olsun eğiticilerin, muhataplarına kazandırmaya çalıştıkları davranış biçimlerini, önce kendi nefislerinde / üzerlerinde uygulamaları gerekmektedir. Eğitmenler ya da anne-babalar, anlattıklarını önce kendileri yaşamalılardır. Kur'an'ı Kerim'in birçok yerinde bu önemli ilkeye dikkat çekilmiş ve sorumlu olanların, başkalarına anlatırken kendilerini unutmamaları istenmiştir. Hz. Peygamber (s.a.s.)'in da hayatındaki en önemli gerçeklerden biri de budur ki, O, yaşamadığı hiçbir şeyi anlatmıyor idi. Anne-babaların da çocuk eğitiminde dikkat etmesi gereken en önemli hususların başında 'iyi örnek olma' gelmektedir. Namaz ve oruç gibi temel ibadetlerden, helal-haram çizgisine uymaya, adalet ve hakkaniyet gibi evrensel değerlere, malıyla ve canıyla cihat etmeye kadar, çocuklara kazandırılmak istenen bütün değerlerin, önce anne ve baba bünyesinde yaşanması gerekmektedir.