Nillüfer Belediyesi Kent Tiyatrosu bu sezonun ikinci oyununu da sahneye koydu.
Oyunun adı: Yangınlar...
Wajdi Mouawad'ın "İçimdeki Yangın / Incendie" adlı oyunundan Türkçeye uyarlanan Yangınlar'ı sahneye koyan Murat Daltaban...
Aslında aynı gün ve yaklaşık saatlerde Galatasaray'ın Real Madrid ile oynayacağı Şampiyonlar Ligi maçı da vardı ama ben, eski bir spor muhabiri olmama rağmen artık sanatla iştigal eden biri olarak elbette tiyatro oyununa gitmeyi tercih ettim. İyi ki de böyle bir tercihte bulunmuşum; 6-0 yenilen kibirli Fatih Terim'in son şaheseri(!) yerine Murat Daltaban'ın ustalığını konuşturduğu şahane bir oyun izledim.
Nillüfer Belediyesi Kent Tiyatrosu, sezonun ilk oyununda Hayali'nin Hayali ile sanatseverlerin karşısına çıkmıştı. Sezonun en iyi oyunu olacakken uzunluğu yüzüden (bana göre) bu şansını kullanamamıştı. Ama Yangınlar, tartışmasız bu yılın Bursa'da sahnelenen ve sahnelenecek (gerçi Bş Belediyesi'nin Murat Liman yönetiminde "Boyacı" adlı oyunu geliyor ama...) Oradaki atmosferin Nilüfer belediyesi kadar özgür olmadığını bildiğim için çok da umutlu değilim doğrusu...
Hele ki, geçen sezon yine Murat Liman'ın yönettiği ama sırf şarap şişesi görünüyor diye hiç sahnelenmeden gösterimden kalkan "Salaklar Sofarsı"nın akıbetini düşündükçe Şehir Tiyatrosu'ndaki arkadaşlarımın durumuna üzülmeden edemiyorum...
O nedenle, Nilüfer Belediyesi'nin sanatçılarına sağladığı özgür ortam için teşekkürü borç biliyorum.
Neyse gelelim "Yangınlar"a...
Nazım Hikmet Sahnesi'nde galası yapılan oyun için -adından başka- önceden her hangi bir bilgim yoktu.
Oyun başladı, giriş tiratları okundu ve derken...
"Anaaa, bu -İçimdeki Yangın- filminin oyunu...
Bir kaç yıl önce izlemiştim, 2010 Kanada yapımı Incendie'ın oyun versiyonu...
Daha bir dikkat kesildim izlerken, çünkü film çok etkileyiciydi ve izlerken tek kelimeyle insanı "sarsıyordu"
Gerçi orijinali zaten bir tiyatro oyunuydu ama sinema versiyonu gerçekten de izleyen derinden etkiliyordu...
İlk perdede yönetmen Daltaban metaforlara ağırlık veren danslarla karışık bir anlatım tercih etmiş.
Bu durum klasik izleyicinin algısını zorlasa da öykünün dokusuna farklı bir derinlik katmış.
Sahne tasarımı, dekor, müzikler (tabi ilk gösterim olduğu için zaman zaman replikleri bastırdığı da olmadı değil) ama duyguyu geçirme açısından çok başarılıydı.
Oyunun ışık ve kostüm açısından ilk bakışta sanki basit gibi görünse de sanat yönetimi de metaforik anlatıma yerinde hizmet ediyordu.
Ve elbette Nilüfer Belediyesi Kent Tiyatrosu'nun genç oyuncu kadrosu, her oyundan sonra bir kez daha devleşiyor. bazen düşünüyorum, neden hepsi bu kadar genç, neden hiç (orta) yaşlı oyuncu yok aralarında diye ama, hepsi birbirinden yetenekli ve her oyundan sonra deneyimleri katlanarak artıyor...
Çünkü aynı kadro sezon boyunca dönüşümlü de olsa neredeyse 7 farklı oyun için sahneye çıkıyor.
Kolay değil 7 farklı oyunun ezberi, karakterlerden kopmadan farklı karaktere geçiş ve üst düzey performans sergilemek. Umarım Nilüfer Belediyesi bu çocuklara hakkını veriyordur...
Eğer "İçimdeki Yangın / Incendie" filmini izlemediyseniz, önce gidin oyununu görün, filmi o zaman daha bi keyifle izleyeceksiniz, zira filmin metaforu ile oyunun metaforu farklı iki ayrı lezzet...
Elbette biri tiyatro, biri sinema fakat sanatseverlere önerim; önce tiyatro versiyonu, sonra sinema...
Ha ne diyordum; Galatasaray, Real Madrid'den 6 yemiş...
Eee Fatih hoca kibrinin ve çok bilmişliğin faturasını Galatasaray Kulübü'ne ödetiyor...
Sırtına bindiği yerli oyuncular sayesinde (sözde) imparator Terim, yabancı oyuncular sayesinde de "imPARAtoner" olmaya doğru hızla ilerliyor.
Sanki Serdar Aziz ile Eren Derdiyok'un ahı mı tutuyor nedir...
Neyse, bir önceki yazımda "geleneksel medya öldü yaşasın internet medyası", diye yazmıştım;
şimdi de "futbolun canı cehenneme(!), yaşasın sanat, yaşasın tiyatro..." diyorum...
Büyükşehir Belediyesi'nin güzide festivali 18. Uluslararası Karagöz Kukla ve Gölge Oyunları Festivali'nin 11-16 Kasım tarihleri arasında yapılacağını anımsatarak yazımı noktalıyorum...