Avrupa'nın ortasında bizden daha Osmanlı. Aliya Izetbegoviç'in Türkler’e vasiyeti: 'Bosna'yı yalnız bırakmayın.' Bütün evlerin duvarlarında savaşın izleri var..

 Soykırım sırasında üç bin Müslüman öldürülmüş, o günlerde Milyatska Nehri kan kırmızı akmış...

İnat Kuça yani inat evi..Boşnak inadının bir simgesi olarak kabul ediliyor. Avusturya-Macaristan İmparatorluğu Saraybosna’yı ele geçirdikten sonra Milyatska Nehri’nin kıyısına bir belediye binası inşa etmek istemiş.Gelgelelim o civarda evi bulunan Benderija adlı adamı bir türlü ikna edememişler.Sonunda adam, evinin nehrin karşısına taşınması şartıyla ikna olmuş olmasına da altınları da kabul etmiş..Bu gün bu inat evi, çok lezzetli yemekleri olan bir restoran.

     

MİLLİ KÜTÜPHANE

Saraybosna'nın Millî Kütüphanesi ve Sergi Salonu 92'de yakılmış ve kullanılamayacak halde olduğundan kapanmış.Yeterli ödenek olmadığı için açılamamıştı ve bir önceki gelişimde kapalıydı.Üzerinde ödenek olmadığı için açılamadığı yazıyordu ve bu yazı, adeta açık hava müzesini andıran,her sokağı bir savaş mezarlığına çıkan,yeni yapılmış olanlar hariç diğer tüm binalardaki kurşun izleri kadar acı vermişti..Şimdi, Katar'ın desteğiyle yeniden açılmış.Yeni hali görülmeye değer..Bosna bayrağını andıran pencere yansımasını pek sevdim.Merdivenlerinde Saraybosna simgesi kırmızı güller saçılmıştı.'Tüm kitaplar yakıldı,unutmayın' yazılı bir levha var.İçeride de Çanakkale Resimleri Sergisi vardı.Alttakiler en beğendiğim 2 tablo.

BAŞÇARŞI

Saraybosna’da Başçarşı’yı gezerken Bursa’da geziyormuşum gibi hissettim.Daha sonra bana bu hissi veren şeyin sebil olduğunu fark ettim.Aynı sebilden Bursa’da var.Bir inanışa göre bu sebilden su içen Bosna’ya geri dönermiş.Ben tekrar geri döneyim diye suyumu içtim..Başçarşı sokaklarında tanıdık bir simanın mekânı var...Galatasaray'ın Eski Gol Kralı Tarık Hodžić'in restoranı. Menülerden dekora kadar her şey sarı-kirmizi, tam bir Galatasaray aşığı!Öğle molası için bu restoranı seçtim ve kendisiyle bir süre sohbet etme imkanım oldu..Sonrasında bir Türk kahvesi içebilmek için sebilin civarındaki kafelerden birine oturdum..

             

TARİHİN GÖZYAŞI MOSTAR

Ertesi gün Mostar’a gitmek üzere yola çıktım. 2,5 saat süren bir yolculuk sonrasında Mostar’a vardım. Türk olduğumu duyunca bütün kapılar açıldı, Türkiye'de çıkamadığım cami minaresine çıktım.

Neretva Nehri kıyısındaki Koski Mehmet Paşa Camisi’nin minaresine çıktık.Bu caminin minaresi nehirle birlikte şehir manzarasını fotoğraflayabileceğiniz en güzel yer.Her açıdan nehri ve köprüyü fotoğraflıyorum ve doyamıyorum.Daha sonra nehrin kıyısında gezerken çok eski bir geleneğe rastladım.Evlenecek erkekler nişanlılarına cesaretlerini kanıtlamak için köprüden atlıyorlardı. Mimar Sinan’ın öğrencisi tarafından yapılan bu köprü Müslümanlar-Sırplar ve Hırvatlar arasında süregelen savaşlar sonucu birçok kez bombalanarak yıkılmış..Sonrasında Türk bir firma tarafından restore edilmiş.Tüm bunları düşünürken; ‘’Acaba soykırım sırasında yeteri kadar el uzatabildik mi? ‘’ diye sorguluyorum.Sonrasında tanıştığım tüm insanlardaki Türkiye sevgisi, endişelerime cevap niteliğindeydi.

        

KALBİN YARISI BOSNA

Yolda Türkçe'mizi duyanlar ''Merhaba,nasılsın? Sen merak etme, seni seviyoruz.'' dediler, dizilerden öğrendikleri Türkçe replikler sayesinde sohbet ettik.Ben ki, bir balkan aşığı, daha da aşık oldum Bosna'ya ve kalbimi orda bıraktım.  Yine geri gelmek bu mübarek toprakların kokusunu bir kere daha içime çekmek üzere Saraybosna'dan ayrılırken görmeyenleri tarihin o müthiş kokusunu hissetmek isteyenleri buraları görmeyi öneriyorum. Bir dahaki devri alemde görüşmek üzere....