De ki: "Rabb’im! (Gireceğim yere) doğruluk ve esenlik içinde girmemi sağla. (Çıkacağım yerden de) beni doğruluk ve esenlik içinde çıkar. Katından bana yardımcı bir kuvvet ver." (İsrâ, 80.)

MÜSLÜMANLARIN MEDİNE'YE HİCRETLERİ

Müşriklerin zulümleri yüzünden Mekke-i Mükerreme'de Müslümanlar barınamaz hâle gelmişlerdi. Bu sebeple 2'inci Akabe Biatı’nda Hz. Peygamber (s.a.s.) ve Müslümanların Medine'ye hicretleri de kararlaştırılmıştı. Hz. Peygamber Efendimiz (s.a.s.), Müslümanların Medine'ye hicretlerine izin verdi.

Kısa zamanda, Mekkeli Müslümanların he¬men hepsi Medine'ye göç etti. Yalnızca Hz. Ebûbekir ile Hz. Ali'yi Rasûlullah (s.a.s.) Mekke'de alıkoymuştu. Hz Ebûbekir (r.a.) hicret için izin istediğinde, Rasûlullah (s.a.s.):

"Acele etme, Allah sana hayırlı bir arkadaş verecek..." diyerek hicretini geciktirmişti.

HZ. PEYGAMBER (S.A.S.) EFENDİMİZİN HİCRETİ

Akabe görüşmeleri ile İslâmiyet Medine-i Münevvere'de yayılmaya başlamış, müşrikler korktuklarına uğramışlardı. Üstelik Mekke-i Mükerreme'deki Müslümanlar da Medine'ye göç etmişlerdi. Şimdi Hz. Muhammed (s.a.s.) de Medine'ye gider, Müslümanların başına geçerse, Mekkelilerin Şam ticaret yolu kapanabilirdi.

Kureyş müşrikleri, Mekke'de yapayalnız kalan Peygamber Efendimize ne yapmak gerektiğini kararlaştırmak üzere Dârü'n-Nedve'de toplandılar. Toplantıda Mekke ileri gelenlerinin hemen hepsi vardı. Müslümanlık tehlikesinin önlenmesiyle ilgili çeşitli fikirler ileri sürdüler. Ebû Cehil şu korkunç teklifi yaptı:

-Kureyş'in bütün kollarından birer temsilci seçelim. Bunlar aynı anda hücum edip Muhammed'i bir hamlede öldürsünler. Kimin vurduğu, kimin darbesiyle öldüğü belli olmasın. Böylece kanı bütün Kureyş kabilesine dağılsın. Haşimîler, bütün Kureyş kollarına karşı çıkamayacaklarından kan davasına kalkışamazlar. Bu iş böylece kapanır, dedi.

Ebû Cehil'in teklifi ittifakla kabul edildi. Hemen Kureyş kollarından 40 yeminli kişi seçip toplantıyı bitirdiler.

Müşriklerin bu korkunç plânını Cebrail (a.s.) sevgili Peygamber Efendimize haber verdi. Rasûlullah (s.a.s)’a hicret için izin verildi.

Rasûl-i Ekrem (s.a.s.) Hz. Ali'yi çağırdı. "Ben Medine’ye gidiyorum. Sen bu gece benim yatağımda yat, hırkamı üstüne ört. Müşrikler beni yatıyor sansınlar, onlara bir şey sezdirme. Sabahleyin şu emanetleri sahiplerine ver. Ondan sonra sen de hemen yola çık" dedi.

Ortalık kararınca, Kureyş'in seçme canileri evin etrafını sardılar. Sabahleyin evinden çıkarken hep birden saldırıp öldüreceklerdi…

Hz. Ali (r.a.), Rasûlullah (s.a.s.)’ın yatağına yattı. Hz. Peygamber (s.a.s.) eline bir avuç kum alıp, evini çeviren müşriklerin üzerine saçtı. Saçılan kum taneleri canilerden her birine isabet etmiş, hepsi de derin bir uykuya dalmışlardı. Rasûlullah (s.a.s.) “Yâ-Sîn Sûresi”nin başından:

"Biz onların önlerine ve arkalarına birer set çektik, böylece gözlerini perdeledik. Onlar artık elbette görmezler" anlamındaki 9'uncu âyetine kadar olan kısmı okuyarak, aralarından geçip gitti.

Müşrikler, sevgili Peygamberimiz Hz. Muhammed (s.a.s.)'in yatağında yattığını sanıyorlardı. Sabahleyin, yatakta yatanın Hz. Ali olduğunu görünce, donakaldılar. Ne yapacaklarım şaşırdılar; hiddetlerinden çıldıracak hâle geldiler. Hemen her tarafı aramaya koyuldular. Fakat Hz. Peygamber Efendimiz yoktu.

Muhammed (s.a.s.)'i bulana 100 deve verilecek, diye ilân ettiler. Bu haber duyulunca, ne kadar maceracı, cani ve katil varsa, hepsi etrafa yayıldı. Mekke'de ve Mekke dışında, harıl harıl Hz. Peygamber (s.a.s.)'i arıyorlardı.

Rasûlullah (s.a.s.) Efendimiz, gece evinden ayrıldıktan sonra Kâbe’yi tavaf etti. “Ey Mekke! Sen Allah katında yeryüzünün en hayırlı ve bana en sevimli yerisin; eğer çıkmak zorunda bırakılmasaydım, senden ayrılmazdım” dedi.

Ertesi gün öğle sıcağında sâdık dostu Hz. Ebûbekir'in evine vardı. Allah’ın emriyle, beraber hicret edeceklerini bildirdi. Hz. Ebûbekir, sevinç gözyaşlarıyla, dört aydır dışarıya bırakmayıp, ağaç yaprakları ile beslemekte olduğu iki cins devesini işaret ederek: Dilediğini seç Yâ Rasûlallah, dedi.

Rasûlullah (s.a.s.) bedelini ödeyerek devenin birini aldı.

SEVR MAĞARASI

Gece olunca, birlikte evden çıktılar. Ayakkabılarını çıkarıp, ayaklarının uçlarına basarak ıssız yollardan Mekke'nin güneyine doğru ilerlediler. 1.5 saat mesafede Sevr Dağı'nın tepesindeki mağaraya vardılar. Müşriklerin araması bitinceye kadar, üç gün bu mağarada gizlendiler.

Peygamber Efendimizi ve Hz. Ebûbekir'i arayanlar, iz sürerek, nihayet Sevr'deki mağaranın ağzına kadar geldiler. Ayak sesleri ve konuşmaları içeriden duyuluyordu.

Hz. Ebûbekir (r.a.), başını kaldırdığı zaman onların ayaklarını görmüş ve heyecanla:

"Yâ Rasûlallah! Eğilip baksalar, bizi görecekler," demişti. Bunun üzerine Peygamber Efendimiz (s.a.s.):

"Korkma, Allah'ın yardımı bizimledir. İki yoldaş ki, üçüncüsü Allah'tır. Hiç endişe edilir mi?" buyurdu.

Takipçiler Sevr dağına henüz çıkmadan, bir örümcek mağaranın ağzına ağ örmüş, bir çift beyaz güvercin yuva yapıp yumurtlamıştı.

Bu durumda Kureyşliler mağaranın içine bakmanın anlamsız olacağım düşünerek bırakıp gittiler.

Kureyşlilerin aramaları üç gün sürdü. Hz. Peygamber Efendimiz ile Hz. Ebûbekir Mekke'de iken, Abdullah b. Uraykıt adında henüz Müslüman olmamış; fakat son derece emin bir şahsı kılavuz olarak kiralayıp, develeri de ona teslim etmişlerdi.

Kılavuz Abdullah, üç gün sonra, dördüncü günün (Pazar) sabahı develeri mağaraya getirdi. Devenin birine Rasûlullah (s.a.s.) ile Ebûbekir diğerine ise kılavuz Abdullah ile Ebu Bekir'in kölesi Amir b. Füheyre bindiler. Sahili takip ederek Medine'ye doğru 24 saat hiç dinlenmeden yol aldılar.

Deve yürüyüşü ile 13 günlük olan Medine yolunu 8 günde kat ederek, 23 Eylül 622 Pazartesi günü Kuba'ya ulaştılar.

HZ. PEYGAMBER (S.A.S.) KUBA'DA

Medineliler bir bayram sevinci içinde yollara döküldüler. Rasûlullah (s.a.s.)'ı Medine'ye bir saat uzaklıkta Kuba köyünde karşıladılar. Rasûlullah (s.a.s.) burada Amr b. Avf Oğulları'nda 14 gece misafir kaldı.

Bu esnada Kur'an-ı Kerim'de "Takvâ üzere yapıldığı" bildirilen Kuba Mescidi'ni bina etti ve burada namaz kıldı.

Rasûlullah (s.a.s.) Efendimizden 3 gün sonra tek başına yola çıkmış olan Hz. Ali de, gündüzleri gizlenip, geceleri yürüyerek Kuba'da kafileye yetişti.

İLK CUMA NAMAZI VE İLK HUTBE

14 gün sonra, bir Cuma günü Hz. Peygamber Efendimiz (s.a.s.) devesine bindi. Karşılamaya gelenlerle birlikte oluşan muhteşem bir topluluk içinde Medine-i Münevvere'ye hareket etti.

Yolda Salim b. Avfoğulları’na ait Ranuna Vadisi'nde öğle vakti oldu. Rasûlullah (s.a.s.) “İlk Cuma Namazı”nı burada kıldırdı.

Cuma namazından sonra Rasûlullah (s.a.s.) Medine'ye hareket etti. Medine-i Münevvere,

Tarihinin en önemli gününü yaşıyordu.

Halk, bir bayram sevinciyle coşarak Kuba'dan itibaren yolu iki taraflı doldurmuştu. Kadınlar şiirler okuyor, çocuklar "Rasûlullah geldi, Rasûlullah geldi" diye bağrışıyor, küçük kızlar def çalarak şenlik yapıyorlardı.

Medine halkı, Rasûlullah (s.a.s.)'ın gelişinden duyduğu sevinci hiçbir şeyden duymamıştı.

Herkes Hz. Peygamber (s.a.s.) Efendimizi kendi evinde misafir etmek istiyor;

"Ey Allah'ın Rasûlü! Bize buyurunuz..." diyerek, O’nun devesi Kasvâ’yı durdurmak istiyorlardı. Rasûlullah (s.a.s.) ise, kimseyi gücendirmemek için devesini serbest bırakmıştı.

"Siz deveyi kendi haline bırakınız. O memurdur, emrolunduğu yere gider" diyerek davet edenlerden izin istiyordu.

Nihayet deve, hâlen "Mescid-i-Nebî”nin bulunduğu boş arsada çöktü. Rasûlullah (s.a.s.) inmedi. Deve kalkarak bir kaç adım gittikten sonra geri dönüp ilk çöktüğü ye¬re yeniden çöktü, bir daha kalkmadı. Rasûlullah (s.a.s.) üzerinden inerek:

"Akrabamızdan en yakın kimin evi?" diyerek etrafındakilere sordu.

Zeyd oğlu Halid (Ebû Eyyûb el-Ensarî r.a.):

-İşte evim, işte kapısı, buyurunuz Yâ Rasûlallah... Diyerek Rasûlullah (s.a.s.)'ı davet etti. Peygamber Efendimiz, böylece Hz. Halid bin Zeyd’in misafiri oldu.

Bu misafirlik "Mescidü'n-Nebî-Peygamber Mescidi"nin inşaatı tamamlanıncaya kadar 7 (yedi) ay devam etti.

MEDİNE'DE ENSAR İLE MUHACİRLER ARASINDA KURULAN KARDEŞLİK

Mekke'li Müslümanlar, dinleri uğrunda bütün servet ve varlıklarını Mekke'de bırakmışlar, Medine'ye hicret ederek muhacir olmuşlardı.

Medineli Müslümanlar, onları kendi nefislerine bile tercih ederek, her türlü yardımı yapmışlar, onların tüm ihtiyaçlarını karşılamışlardı. Fakat Muhacirler; Ensar’a yük oluyoruz, kendi kazancımız yok, diye üzülüyorlardı.

Rasûlullah (s.a.s.) Muhacirlerin bu üzüntüsünü gidermek, aradaki sevgi ve samimiyeti güçlendirmek, herhangi bir ayrılık belirtisini önlemek için Hicret’in 7'inci ayında Muhacirlerle Ensar’ı, Enes bin Mâlik'in evinde topladı. Burada, bir muhaciri bir Ensar’la kardeş yaparak, kardeşlik bağı kurdu.

İnsanlık tarihi böyle bir dayanışma ve kardeşlik örneğini hiçbir zaman görmemiştir.

Ensar ve Muhacirlerden belirli kimseler arasında Hz. Peygamber (s.a.s.) tarafından yapılan kardeşlik, daha sonra "Mü’minler ancak kardeştirler” âyet-i celilesiyle genişledi.

MEDİNE-İ MÜNEVVERE'DE MÜSLÜMANLARIN DURUMU

Müslümanlar, Medine-i Münevvere'ye göç etmekle rahata kavuşmuş olmadılar. Bir bakıma tehlike ve düşmanları daha da çoğaldı. Hicret’ten önce karşılarında düşman olarak yalnızca Mekke müşrikleri vardı. Hicretten sonra puta tapıcı müşrikler, münafıklar ve Yahudiler olmak üzere üç sınıf düşmanla karşı karşıya geldiler.

İLK NÜFUS SAYIMI

Savunma ile ilgili alınan tedbirler arasında, Müslümanların sayısını bilmeye de lüzum görüldüğünden, Peygamber Efendimiz (s.a.s.):

"Bana Müslüman olduklarını söyleyenlerin isimlerini yazınız" buyurmuştur. Sayım sonunda Medine'de 1500 Müslüman bulunduğu anlaşılmıştır.'' (Bkz. el-Buhârî, 1/34: Tecrid Tercemesi, 8/483 (Hadis No: 1277.)

(“ASR-I SAADET’TEN ALTIN TABLOLAR” Kitabımızdan-Hayati Otyakmaz)

Not: Saygıdeğer okurlarımızın yeni Hicrî yılbaşlarını tebrik eder; Müslümanlar hakkında uyanış, diriliş ve kurtuluşa vesile olmasını Allah Teâlâ’dan niyaz ederim.